Translate

26 Ocak 2009 Pazartesi

LGBTT Bireylerin İnsan Hakları 2008 Raporu Açıklandı!

Basın Açıklaması, 24 Ocak 2009, Ankara

Türkiye’de LGBTT bireyler için geçen sene zor ve üzücü bir yıl oldu.

Nefret cinayetleri, işkence, taciz, intihar, para cezaları ve çeteler, ev mühürlenmeler, yargısal süreçte homofobi ve LGBTT bireylere ve örgütlere yönelik örgütlenme hakkına yönelik ihlallerle dolu bir yılı geride bıraktık.

Türkiye’de bütün ötekiler için olduğu gibi eşcinseller için de “farklı bir Türkiye” olduğunu gördük. Ailelerimizle yaşadığımız sorunlar, devletle yaşadığımız sorunlar, hatta örgütlenirken karşılaştığımız sorunlar bile farklılaşabiliyordu. Bir yıl içinde bizim için farklı bir Türkiye’yi gözlemledik. Eşcinsellerin Türkiye’sinde, ev mühürlenmeleri, ağır tahrik indirimleri, Eryaman-Esat olayları, işkence ve kötü muamele ile dolu bir yıl yaşadık.

Bu rapor da eşcinsellerin Türkiye’sini anlatıyor.

2008 yılında Türkiye’de neler oldu?
  • Ankara’da trans olmanın bedeli 125 YTL olmaya devam etti.
Ankara’da trans bireylere yönelik polis, Kabahatler Kanununu ileri sürerek 125 YTL para cezası kesmeye devam etti. Trans bireylerin Kabahatler Kanunu üzerinden kesilen para cezalarına yönelik itirazların mahkemeler tarafından kabul edilip para cezaları iptal edilse bile trans bireyler para cezası kesilmesi bahanesine keyfi gözaltına alındılar ve kötü muameleye maruz kaldılar.
  • İstanbul’da polis, evleri mühürledi ve translar sokakta yaşamak zorunda kaldılar.
İstanbul Beyoğlu bölgesinde, transeksüellerin yaşadıkları evler ve evlerin olduğu apartmanlar polis tarafından keyfi bir şekilde mühürlenmekte ve sadece trans bireyler değil komşuları da sokakta yaşamak ile karşı karşıya kalmaktadır. Polis apartmanları mühürleyerek aynı zamanda transeksüellerin komşuları ile kurduğu ilişkilere de zarar vermektedir.
  • LGBTT mülteciler, Türkiye’li LGBTT’lerin yaşayamadığı şehirlerde yaşamak zorunda kalıyorlar.
Özellikle İran’dan ölüm korkusu ile Türkiye’ye gelen LGBT mülteciler, İçişleri Bakanlığının yönlendirdiği uydu kentlerde yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Bu şehirlerde yaşamak zorunda kalan LGBTT mültecilere insan hakları ihlallerine karşı korunmasız bırakılıyorlar.
  • 2008’de ölümün soğuk yüzüyle tekrar tekrar karşılaştık…
Ahmet Yıldız... Ölüm tehditleri aldığı için ailesinden şikâyetçi olmuştu. 17 Temmuz 2008’de uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Cinayeti halen aydınlatılmadı, soruşturması hakkında hiçbir bilgi verilmiyor. Hatta bir soruşturma olup olmadığından da habersiziz.

12 Kasım’da Dilek İnce pompalı bir tüfekle öldürüldü. Dilek, bizim tanıdığımız ismiyle “Bahar”, Eryaman davasının ilk şikâyetçilerinden biriydi ve sadece transeksüel olduğu için öldürüldü.

Ankara Eryaman’da yaşanan saldırılar Esat’ta devam etti. Olaylar sonrasında Pembe Hayat LGBTT Derneği’nin yürüttüğü çabalar sonrasında yakalanan çete yargılandı ve ilk defa LGBTT bireylere yönelik işlenen suçlar örgütlü suçlar kapsamında değerlendirildi. Ve Eryaman çetesine, yargı “çete” dedi.

2008 raporu ile eşcinsel, biseksüel ve transeksüel kadın ve erkeklerin maruz kaldığı ayrımcılığı ve şiddeti gözler önüne sermek istiyoruz. Bu rapor görmediğimiz, görmek istemediğimiz, haberdar olmadığımız ya da seyirci kaldığımız ihlalleri unutmamak ve unutturmamak adına yazıldı.

Bu raporların yazılmayacağı günlerin artık gelmesi umuduyla

NOT: 2008 Raporu kitabının basılı hali Kaos GL ve Lambdaistanbul derneklerinden temin edilebilir.

Raporun
pdf halini bilgisayarınıza indirmek için ise tıklayın!


LGBTT Hakları Platformu:
İzmir Travesti ve Transeksüel İnisiyatifi
Kaos GL Derneği
Kaos GL İzmir Oluşumu
Lambdaistanbul LGBTT Derneği
MorEL LGBTT Oluşumu
Pembe Hayat LGBTT Derneği
Piramid LGBTT Diyarbakır Oluşumu

24 Ocak 2009 Cumartesi

Gerekçeli Karar: “Teşvik etme, kapatırım!”


Lambdaistanbul Derneği’nin kapatılmama kararına ilişkin Yargıtay’ın gerekçeli kararı nihayet açıklandı. Açıklandı ama bir sürü yeni tartışma konusunu da beraberinde getirdi.

Masal gibi uzadıkça uzayan bu süreç, İstanbul’da örgütlenmeye ve hakkını aramaya çalışan lgbtt bireylerin dayanışma derneği Lambdaistanbul hakkında bundan uzun uzun zaman önce kapatılması için açılan ilk davayla başladı. Kapatıldı, kapatılmadı derken tam bir muammaya dönüşen bu davaların kararları da mistik efsaneler şeklinde dilden dile yayıldı. LGBTT kimselerin sadece büyük şehirlerin karanlık arka sokaklarında geceleri ortaya çıkıp zavallı Türk ailesinin ahlakını bozduğundan tutunda yine bu LGBTT kimselerin aslında oldukça küçük bir azınlık olmasına karşın eğer örgütlenmelerine izin verilirse azınlığın çoğunluğa tahakkümü sonucu çocukların ve gençlerin özgürlüklerini ellerinden şekerlerini alır gibi çalacağına kadar bir sürü efsane…

İstanbul senin Ankara benim dava dava gezen lgbtt aktivistleri de her gün eskisine bir yenisi eklenen efsaneler arasında gel git yaşadı. Artık en son Ankara’da Yargıtay’da dava görülüp de reddedilince yani derneğimiz kapatılmayınca derin bir nefes aldık ve tüm bu şehir efsanelerinin gerçek olmadığı sonunda anlaşıldı dedik ama erken konuşmuşuz. Meğerse Yargıtay gizemli büyücü Merlin’e danışmış ve birkaç efsane daha duymuş. Bunları da gerekçeli karara yazıvermiş. Halbuki biz, bilim insanlarının raporlarını sunmuştuk her seferinde ve akademisyenler bunu bunu diyor demiştik. Görülüyor ki kar etmemiş çok fazla ve bilim insanları bazı noktaları eksik bırakmış olacak ki efsanelere yeniden ihtiyaç duyulmuş. Ortada o kadar uzman raporu olunca birazcık da olsa etkilenilmiş tabiki. “Cinsel kimlik veya cinsel yönelim kişilerin kendi istemleri ile seçtikleri bir olgu olmayıp, doğuştan ve yetiştiriliş tarzından kaynaklanan ve kişilerin istemeyerek karsı karsıya kaldığı bir olgudur. Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de LGBTT sözcükleri ile tanımlanan farklı cinsel yönelime sahip kişilerin varlığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Kişilerin kendi istemi dışında gerçeklesen böyle bir cinsel yönelime sahip olması ya da bu gibi kişileri tanımlayan sözcüklerin kullanılması ahlaksızlık olarak nitelendirilmeyeceği gibi, kanunlarımızda da yasaklanmamıştır. Hal böyle olunca derneğin adında ve tüzüğünde LGBTT sözcüklerinin kullanılmış olmasının hukuka ve ahlaka aykırılığından söz edilemez.” İlk okunduğunda oldukça iyi ve doğru gerekçelendirilmiş gibi gözükse de aslında önemli bir ayrıntı barındırıyor. 3 sayfalık tüm karar metninin belki de en iyi paragrafı olmasına karşın “yetiştiriliş tarzından kaynaklanan” ve “Kişilerin kendi istemi dışında gerçekleşen böyle bir cinsel yönelime sahip olması…” ifadeleri “ne yapsınlar, böyle olmaları ellerinde değil” gibi ikincileştirici, küçültücü bu vurguya sahip. Yine de dediğim gibi tüm kararın en iyi kısmı bu. Okudukça keşke tüm karar bundan ibaret olsaymış diyor insan.

Kararın az önce bahsettiğim sanki bilimsel bir gerçeklikten bahsediliyormuş gibi olan en vahim kısmı ise şöyle; “Toplum genelinde ahlaksızlık olarak nitelenen olgu LGBTT olma ve bu sözcüklerin kullanılması değil, bu kişilerin yaşam tarzı ile diğer kişilerin LGBTT ye teşvik edici davranışlara yönlendirilmesidir.” Yani özetle size verilen isim ya da kendinizi tanımlamakta kullandığınız isimler yani LGBTT kelimeleri ahlaksızlık değil ama sakın paçayı kurtardım sanmayın ahlaksız olan sizsiniz, sizin yaşam tarzınız denmiş ve bunu “teşvik” ediyorsunuz gibi mistik bir efsane de ileri sürülmüş. Acaba bu karara imza atanlar Objektif programıyla ilgili kaleme aldığım “Yaygınlaştırıyoruz, var mı diyeceğin!” adlı yazımın başlığını okuyup bu hisse kapılmış olabilir mi? Halbuki yazımın tamamını okusalardı, bu iddianın ne kadar asılsız bir fantezi olduğunu, bu yaklaşımlarında ayrımcılık olacağından ilerleyen kısımlarda belirtmiştim. İşin şakası bir yana da durumun vahamiyeti tüyler ürpertici…

Raporun ilerleyen bir kısmında da bu efsaneye gönderme yaparak; "Davalı derneğin ileride tüzüğüne aykırı olarak LGBTT yi özendirme, teşvik ve bu cinsel yönelimlerin yaygınlaştırması yönünde faaliyetlerde bulunması halinde az yukarıda açıklanan 30. ve 31. maddesi hükümlerinin uygulanabileceği ve feshinin istenebileceği kuşkusuzdur." ifadesi yer alıyor. Kuşkusuzdur ve nokta. Evet, başımıza her daim bela olan “genel ahlak”tan sonra yeni bir uğraş daha: “teşvik”

Neyi, nasıl teşvik edebiliriz gibi bir tartışmaya girmenin anlamı bile yok ama lgbtt olmayı teşvik ettiğimi nasıl iddia edecekler onu merak ediyorum. Neler “teşvik” sayılır, neler sayılmaz? Kendini tanımlamakta zorlanan bir bireye cinsel yönelimlerin ve cinsiyet kimliklerinin neler olduğunu ve kendisini tanımlamakta rahat hissetmesi gerektiğini söylediğimde ve kişi örneğin bu konuşmanın ardından “eşcinsel” olduğunu kabullendiğinde bu kişiyi “teşvik” mi etmiş olacağım. Televizyonda hakkımı aramak için konuştuğumda, sokakta eylem yaptığımda v.b birilerini “teşvik” mi ediyor olacağım? LGBTT dernekleri bilgilendirici seminerler düzenlediğinde, çağırıcı olduğunda “teşvik” mi ediyor olacaklar? Bu nedenler gerekçe gösterilip derneklerimizin kapatılması “kuşkusuz” mümkün mü olacak peki?

21.yy’da bu ülkedeki tüm kurum ve kuruluşlar artık masallarla, efsanelerle vakit geçirmemelidir. Asılsız efsaneler üretmek ve bunları karar haline getirmek hukukun bir görevi olamaz. Bilimsellik, bilimsel olan her zaman referans olmalıdır. Tüm kurum ve kuruluşlar bilimsel, özgürlükçü ve demokratik davranmalı, bu yönde kararlar almalıdır. Teşvik ettin, yaygınlaştırdın, baktın, gördün, okudun diye insanlarla uğraşmak yerine ayrımcılık yaptın, şiddet uyguladın, işkence yaptın ve suç işledin demek her zaman asli bir görev olmalıdır!

Ozan Gezmiş

15 Ocak 2009 Perşembe

MorEl Fanzini 3. sayısı için yazılarınızı bekliyoruz!

MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu'nun yayını olan "MorEl Fanzini" yeni sayısı için sizlerin yazılarınızı bekliyoruz!

MorEl Fanzini 3. sayı dosya konusu: "LGBTT Kültür"

Lezbiyen, gey, biseksüel ve/veya trans bir kültür var mıdır, yok mudur ya da olmalı mıdır? Cinsel yönelimlerimizi ve cinsiyet kimliklerimizi bir kültürle mi var ediyoruz? LGBTT kültürün hayatımızı yansımaları neler? Heteroseksüel kültürden ne kadar etkileniyor, ne gibi sıkıntılar yaşıyoruz?

15 Şubat 2009 Pazar gününe kadar morel.eskisehir@gmail.com adresine dosya konusu ile ilgili 1000 sözcüğü(yaklaşık iki A4 sayfası) geçmeyen yazılarınızı bekliyoruz!

Benim söyleyecek sözüm çoook ama dosya konusu dışında diyorsan, 1000 sözcüğü geçmeyecek şekilde istediğin deneme, makale, öykü, şiir v.b yazını bize yollayabilirsin. Dosya konusu dışında gelecek yazılarınıza da fanzinde yer vermeye çalışacağız.

Son olarak istediğin ismi kullanarak yazılarını yollayabileceğini de unutma :)

Hep dedik yine diyoruz; "Göreceğiz, Duyacağız, Konuşacağız!"

MorEl Fanzini 2. Sayı İnternet'de!

MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu'nun yayını olan "MorEl Fanzini"nin 2.sayısını internet'den okumak ve indirmek mümkün!

MorEl Fanzini'nin 2. sayısını indirmek için tıklayın!

MorEl E-Fanzini'nin ilk sayısını indirmek için ise tıklayın!
Not: İnternet hızınıza bağlı olarak fanzinin yüklenmesi biraz uzun sürebilir. Fanzini okuyabilmek için bilgisayarınızda Adobe Reader yüklü olması gerekmektedir. Fanzini açamıyorsanız lütfen link'e tıklayarak gerekli Adobe Reader versiyonunu yükledikten sonra tekrar deneyiniz.

2 Ocak 2009 Cuma

Eskişehir’de yine ve yeniden nefret ve ayrımcılık!

Ozan Gezmiş-Eskişehir

Yeni bir yıla, 2009’a çok fazla umutla girmiyordum itiraf ediyorum ama yılın bu son gecesinde sevdiklerimle birlikte eğlenerek tüm yılın verdiği yorgunluğu birazcıkta olsa üzerimden atmaktı tek amacım. Sıkıntılarımı bir an olsun unutmaktı tek istediğim, sadece unutmak…

Tam saatler 12’yi gösterdiğinde arkadaşlarımla birlikte gittiğim barda şimdilik bir tacize uğramadan eğlenebilmiş ve biraz da olsa huzurla yeni bir seneye girmiş olmaktan ötürü mutluydum, mutluyduk. Daha bir hafta önce yanımızda transeksüel arkadaşlarımızla hiçbir yere alınmadığımızı anımsadım ama bu gece yılbaşıydı dertleri anımsamak yerine her şeyi bu gece unutmayı diledim… Ama olmadı, unutkanlık bizlere göre bir şey değildi çünkü. Ne kadar unutmak istersen iste mümkün olmuyor. Ensende ağır bir nefes; nefret ve şiddet seni her yerde takip ediyor…

Başta her şey güzeldi, oldukça kalabalık olan Eskişehir’de ki “Only” adlı barda insanlar diledikleri şekilde dans ediyor, eğleniyordu. Pardon, pardon tüm insanlar değil! Heteroseksüel çiftler istedikleri gibi eğleniyordu sadece. Örneğin kadın kadına gelmiş çiftlerin etrafı yığınla erkek ordusuyla kuşatılmıştı. “Kurtarıcı” ihtiyacı var mı diyerek gerçekleştirilen “meşru” taciz gösterileri bir çeşit dans gibiydi o barda ki çoğu erkek için. Erkek erkeğe eğlenmek ise yaklaşan tehlikenin en bariz göstergesiydi. Kadın çiftlerle aşırı ilgilenmekten sanırım, ilk başlarda kutsal erkeklik erkek çiftlere saldırıya henüz geçmemişti.

Mekanın kapanmasına yarım saat kadar kala bir el kolumu oldukça sert bir şekilde tuttu ve oldukça yüksek bir sesle “Montun nerede senin?” diye haykırdı. Pardon ne montu, ne oluyor dememe kalmadı ki bu erkek gücü montumu alıp, dışarı çıkmamı emretti. Kimi, nereye çıkarıyorsun, ne yaptığını sanıyorsun demem üzerine ise uzun siyah montlu, takım elbiseli kapı güvenliği erkekler birden etrafımı sardı. Kolumu bu sefer daha sert kavramışlardı. Dışarı çıkmam hep bir ağızdan tekrar haykırıldı. Kardeşim ve arkadaşlarımla birlikte geldiğim eğlenceden mekanın kapanmasına yarım saat kala göz göre göre atılıyordum. Ben bunu yapamayacaklarını üstüne basa basa belirttiğim sırada erkek şiddeti apaçık kendini gösterdi ve bir arbede çıkması an meselesiydi. Sakin davranmanın yerinde olacağı inancıyla arkadaşlarımla beraber mekanı kendimiz terk edelim dedik ve güvenlik görevlilerinden oluşan bir etten duvarın arasından bir sürü sözlü tacizle mekanı terk ettik…

Aslında ne olmuştu, mesele neydi? Mesele benim bir erkek olarak(ya da toplumsal erkek görünümüyle) başka bir erkekle dans etmem, eğlenmemdi. Heteroseksüel çiftlerin her türlü şekilde yakınlaştığı sözde özgür eğlencenin olduğu bir mekanda anlaşılan bazılarının erkekliği tehlike altına girmişti… Kolumda şuan var olan morluk, erkekliğini sözde korumaya çalışan o garsonun ve kapı güvenliği görevlilerinin zavallılığının bir kanıtı değil mi aslında.

Peki, kim bu garson ve bu nefreti bir anlık mı? Hayır! Daha sonradan öğrendiğim gerçek oldukça korkunç. Aynı garson bir süre önce ev arkadaşını eşcinsel olduğundan şüphelendiği için hastanelik edinceye kadar dövmüş ama şikayetçi olan olmamış. Sık sık yaşanılan hastane raporu alınacak kadar şiddet durumu ama şikayetçi olun(a)mayan bir vaka…

Yeni bir yılın başlangıcında bile nefreti, şiddeti unutmak bizler için mümkün olmadı. Biz ne kadar tek taraflı unutmak istesek de, bunlar bir daha yaşanmasın desek de bu pembe gözlüklerimizin arkasından dünyayı selamlamaktan öte bir anlam ifade etmiyor çünkü nefreti üretenler ve uygulayanlar hep çok ısrarcı. Bu nedenle bize her daim mücadele düşüyor, her zaman olduğu gibi yeni bir yılda da…