Translate

25 Kasım 2009 Çarşamba

“Kabahatli Değil, LGBTT’yiz!”

İstanbul ve Ankara’da LGBTT örgütleri, Türkiye’de travesti ve transseksüellere karşı giderek artan nefret cinayetlerinde ‘düzenin rolü’nü tartıştı.

Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden dolayı Travesti ve Transseksüellerin hayatın her alanında ayrımcılığa ve şiddete maruz kaldığını hatırlatan İstanbullu LGBTT’liler, düzenin yarattığı nefrete karşı örgütlü olduklarını ve haklarını alana kadar mücadele edeceklerini vurguladı.

Travesti ve transseksüeller için de bir açılım başlatılmasını talep eden İstanbul LGBTT ve EHP’liler, ötekileştirme politikalarının derhal son bulmasını istedi.

‘Düzenin Nefretine Karşı Örgütlüyüz’

İstanbul’da, Başka Kültürevinde travesti ve transseksüellere karşı giderek artan nefret cinayetlerini masaya yatıran İstanbul LGBTT Girişimi, EHP’li LGBTT’liler ve Kadın Kapısı Derneği yöneticileri, halkı her gün polis şiddetine maruz kalan ve sistemin dayatmasıyla katledilen transseksüellere sahip çıkmaya çağırdı. Şiddete karşı tüm toplumu sessiz kalınmaması yönünde duyarlı olmaya çağıran LGBTT’liler, yaşadıkları baskıları örnek vererek Türkiye’de Transseksüel olmanın zorluklarını tüm çıplaklıyla ortaya koydu.

LGBTT Cinayetleri Politiktir!

İstanbul LGBTT Girişimi kurucularından Ebru Kırancı ve Demet Demir, EHP LGBTT’den Elif Karan ve Kadın Kapısı projesi danışmanı Şevval Kılıç’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde, kendi yaşantılarından örnek vererek transseksüellerin Türkiye’de yaşadığı baskılar vurgulandı. Açılış konuşmasını yapan İstanbul LGBTT Girişimi Kurucularından Ebru Kırancı, katledilen transseksüel Rita Hester’ın vahşice öldürüldüğü bugünde, travesti ve transseksüel cinayetlerinin politik olduğunu söylemek için buluştuklarını belirti.

Namus cinayetlerine karşı ceza indiriminin kaldırılmasına rağmen transseksüelleri öldürenlerin ya hiç ceza almadığını ya da mahkemede verdiği ifadelerle cezasının indirilip bir kaç sene yatıp çıktığına dikkat çeken Kırancı, Türkiye’de travesti ve transseksüellerin katledilmesinin devlet tarafından adeta ödüllendirildiğini vurguladı.

Bu baskının transseksüellerin artık evinden dışarı çıkamama boyutuna vardırdığına dikkat çeken Kırancı, düzen tarafından körüklenen nefret cinayetlerin ve söylemlerin son bulması için öncellikle yasalarda köklü değişikler yapılması gerektiğini altını çizdi. Kırancı, Anayasanın 10’uncu maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesini, transseksüellerin çalışabilmesi için kota uygulanmasının kaldırılmasını ve nefret cinayetleri işleyenlerin ömür boyu hapse mahkûm edilmesini istedi.

‘Biz Varız, Buna Alışın!’

LGBTT mücadelenin travesti ve transseksüellerin polis tarafından Eskişehir’e sürgün edilmesine tepki olarak yapılan açlık grevleriyle başladığını hatırlatan İstanbul LGBTT Girişimi Kurucularından Demet Demir, bu grevden sonra kendilerine yönelik baskı ve şiddetlerin azaldığını ama bu son 5 sene içerisinde şiddetin yerini cinayetlere bıraktığına dikkat çekti. Katledilen yüzlerce arkadaşlarının adına hakları için hiç bir zaman geri adım atmadıklarını belirten Demir, bugün dünden daha çok örgütlü olduklarını dile getirdi. Cinayet zanlılarının yakalandığı zaman “Ben onu kadın zannetmiştim. Bana jigolo dedi ya da pasif ilişkiye girmemi istedi” bahanelerini öne sürerek cezalardan kurtulduklarına dikkat çeken Demir, birçok katilin bu cinayetleri transseksüellerin para veya eşyalarını çalmak adına işlediklerini de söyledi.

Buna karşın toplumda transseksüellere karşı yaratılan nefret imajı yüzünden katillerin alkışladığını da belirten Demir, düzenin yaratığı nefret zihniyeti değişmedikçe insan haklarından söz edilemeyeceğini vurguladı. 1999 depreminde bile suçlandıklarına dikkat çeken Demir, ‘Resmen, Marmara bölgesinde çok travesti ve transseksüel olduğu için deprem oldu” gibi şeyler söyleyenler oldu, düşünebiliyor musunuz? Bizleri canavar olarak lanse etmekten vazgeçsinler. Biz varız ve var olacağız buna alışın” diye konuştu.
1996’dan beri AİDS’e karşı ve seks işçilerinin hakları için mücadele ettiklerini belirten Kadın Kapısı danışmanı Şevval Kılıç, son 5 yılda transseksüellere karşı insan ihlalleri gündeme geldiği için çalışmalarını bu yöne çevirdiklerini dile getirdi. Polis şiddetinin, halkın uyguladığı şiddeti geçtiğine dikkat çeken Kılıç, bu baskılar son bulana kadar mücadelede aktif bir biçimde yer alacaklarını duyurdu.

EHP LGBTT Genel Yardımcısı Elif Karan ise, İstanbul’da 3 aydır yürütülen örgütlü mücadeleyle bir şeylerin değişebileceğini bir kere daha gördüklerini ifade etti. Artık Beyoğlu’ndaki polisin rahatça ceza kesemediğini dile getiren Karan, bu yüzden, sadece şikâyet eden bir örgütleme değil, toplumsal yapılanmayı değiştirmeyi hedefleyen bir mücadele yürütülmesinin önemli olduğunu vurguladı. Medya’yı da yanlarına alarak erkek egemen sistemin yarattığı nefret politikalarına karşı artık örgütlü olduklarını duyuran Karan, nefret cinayetlerine karşıyız ve mücadeleyi daha da büyüteceğiz” dedi.

‘TC devleti sapına kadar Türk, Sünni ve erkek’

‘20 Kasım Nefret Suçu Kurbanları Trans Bireyleri Anma Etkinleri’ kapsamında Pembe Hayat Derneği bir panel düzenledi.

Petrol-İş Sendikası konferans salonunda gerçekleşen panele çok sayıda demokratik kitle örgütü ve siyasi parti temsilcisi katıldı. Panelde LGBTT bireylerin (Lezbiyen, Gey, Bikseksüel, Travesti ve Transseksüel) maruz kaldıkları şiddete ve ölümlere dikkat çekildi.
Alevi Enstitüsü adına konuşan Dr. Ali Murat İrat, Türkiye’deki devletin sapına kadar Türk, Sünni ve erkek olduğunu ifade ederek, "Türkiye’nin bütün sapkınları birleşin" diyerek şiddete karşı şiddet mağdurlarının bir araya gelmesini önerdi.

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe! hareketinden konuşmacı olarak katılan hukukçu Hüseyin Öntaş, "Bütün nefret suçları önyargı, yaftalama, tipikleştirmeden doğar. Suç işleme ise öteki insana insan olarak değil müstahak olarak bakılmasından kaynaklanıyor" dedi. Irkçılığın ve ayrımcılığın kibirlik hastalığından doğduğunu ifade eden Öntaş, bu hastalıkla itilaf yöntemiyle değil karantina altına alınarak, teşhir edilerek mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

Demokratik Toplum Partisi (DTP) Ankara İl Başkanı Songül Erol Abdil ise parti olarak yaptıkları çalışmaları anlattı. Abdil, "Geçen yıl yüzde 40 olan kadın kotasının ismini partimizde uzun yıllar çalışmış olan travesti arkadaşımızın önerisiyle cinsiyet kotası olarak değiştirdik. Anayasayı da değiştirmemiz lazım. Toplumun tüm ezilenleri bir araya geldikçe bu anayasayı değiştirecek güce kavuşacağız” diye konuştu.
BriGün / Zeynep KURAY & Cihan ELİGÜZEL

ABD'den Cumhurbaşkanı Gül'e LGBT Derneği İçin Mektup Var


ABD’de faaliyet gösteren ve kısa adı IGLHRC olan Uluslararası Gey ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği’ne açılan kapatma davasıyla ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektup yazdı.

IGLHRC Yönetim Kurulu Başkanı Cary Johnson imzasıyla kaleme alınan mektupta, daha önce aynı gerekçeyle Kaos GL ve Pembe Hayat derneklerinin kapatılma taleplerinin reddedilmesi ve Yargıtay’ın, yine aynı gerekçeyle kapatılmak istenen Lambdaistanbul kararı hatırlatılıyor.

Yargıtay, Lambdaistanbul kararında, yerel mahkemenin kararını bozma gerekçesi olarak "LGBTT bireylerin dayanışma amacı ile dernek kurmasına engel bir durum bulunmadığını; sonuç olarak, davalı derneğin amacının yasadışı ve ahlaksız olmadığını" belirtmişti.
Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği de “genel ahlak” ve “Türk aile yapısı” gerekçe gösterilerek kapatılmak isteniyor.
IGLHRC’nin Cumhurbaşkanı Gül’e gönderdiği, 20 Kasım tarihli mektubun tam metni şöyle:
“Ekselânsları,
Uluslararası Gey ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu (IGLHRC) adına; Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunuzdan, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği’nin kapatılması talebi ve Türkiye’deki LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel) bireylerin örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik girişimler hakkında bilgi almak için size yazıyorum.

Belki haberiniz vardır; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 16 Ekim 2009 tarihinde Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği’ne kuruluş tüzüğünün 2.maddesinin genel ahlaka ve Türk aile yapısına aykırı olduğu gerekçesiyle dava açtı. Dernek, Türkiye’de aynı gerekçelerle kapatılması talep edilen dördüncü LGBTT derneğidir; Ankara'da, Kaos GL ve Pembe Hayat LGBTT derneklerinin itirazları haklı bulunup davaları düşürülürken, bir diğer LGBTT derneği olan Lambdaistanbul'un kapatılması yönündeki yerel mahkemenin kararı ise Yargıtay tarafından bozulmuştur. Yargıtay, bu hükmünün gerekçesi olarak "LGBTT bireylerin dayanışma amacı ile dernek kurmasına engel bir durum bulunmadığını; sonuç olarak, davalı derneğin amacının yasadışı ve ahlaksız olmadığını" belirtmiştir.
Bu karar, söz konusu ikinci maddenin ve LGBTT örgütlerinin amaçlarının, bu grupların örgütlenme özgürlüğüne gerekçe olarak gösterilen “genel ahlak”a aykırı olmadığını açıkça göstermektedir. Bu nedenle Türk Hükümeti’nden ricamız SiyahPembeÜçgenİzmir Derneği’ne yönelik tüm suçlamaları düşürmesi ve sivil toplumun değerli bir üyesi olan derneğin yasal kayıt altına alınma sürecinin hızlandırılmasıdır.
Türkiye Anayasası’na göre "herkes kanun önünde hiçbir fark gözetilmeksizin eşittir" (Madde 10), ve "herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir" (Madde 33). Ayrıca, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR) uyarınca, Türkiye örgütlenme özgürlüğünü (Madde 22) ve kanun önünde eşitliği (Madde 26) koruma altında tutmakla yükümlüdür.
Toonen-Australya davasında; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, ICCPR’nin 2. ve 26.maddesi ile korunan statüler arasında cinsel yönelimin de yer aldığını onaylamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de; devletler için cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığının önlenmesi çağrısında bulundu.
Türkiye'deki LGBTT bireylerin yüzyüze kaldığı, tekrar eden bu yasal sorunları da gözeterek; biz de Anayasa’nın eşitlik maddesine "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ifadelerinin eklenmesini isteyen Türkiye’deki LGBTT örgütlerinin bu isteklerini bir defa daha yineliyoruz. Böyle bir değişiklik, LGBTT örgütleri için mevcut hukuki uygulamaların iyileştirilmesini ve tüm LGBTT bireylerin yasalar önünde eşit korunma hakkına erişebilmelerini sağlayacaktır. Portekiz, İsveç, İsviçre, Güney Afrika, Ekvator ve Fiji de dâhil olmak üzere bir dizi ülke bu tür koruyucu yasaları kabul ettiler. Söz konusu bu yasal değişiklikler, özellikle Türkiye’de olduğu gibi net tanımlanmayan ve geniş ele alınarak her türlü yoruma açık bırakılan, LGBTT bireylerin yasalarca garanti altına alınmış haklarını kullanmaları önünde de engel teşkil eden “genel ahlak” vb ibarelere karşı oldukça etkili olacaktır.

Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği gibi örgütler, ülkelerindeki sivil toplum alanında değerli bir sosyal ve politik rol oynamaktadırlar ve yasal zorluklar bu önemli rollerini yerine getirmelerini engellemektedir. Bu nedenle, saygılarımızı sunarak sizden Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği'nin kapatılması talebini araştırmanızı ve LGBTT bireylerin, Türkiye Anayasası tarafından sağlanan tüm vatandaşlık haklarından eşit bir şekilde yararlanmasının yolunu açmanızı istiyoruz.”
Uluslararası Gey ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdiği mektubu, bilgilendirmek üzere ayrıca şu isimlere de iletti:

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Ekselânsları Recep Tayyip Erdoğan
İnsan Hakları Komisyonu Değerli Üyeleri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Değerli Üyeleri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Değerli İzmir Milletvekilleri
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, Dernekler Daire Başkanlığı
İzmir Valisi, Ekselânsları Mustafa Cahit Kıraç
İzmir İl Dernekler Müdürlüğü
Avrupa Birliği Başkanlığı, İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt
Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi, Ekselânsları Olli Rehn
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Ekselânsları Thomas Hammarberg
Türkiye Cumhuriyeti ABD Büyükelçisi, Ekselânsları James F. Jeffrey (AE)

20 Kasım 2009 Cuma

“Transfobik Şiddet Münferit Değildir!”

Haber: Ali Erol

20 KASIM: “Transfobik Şiddet Münferit Değildir!”

Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, 20 Kasım Nefret Suçu Kurbanı Trans Bireyleri Anma Günü Etkinliklerinin bu yıl ikincisini gerçekleştiriyor.
Transfobik şiddete ve nefret suçlarına karşı bu yılki 20 Kasım etkinlikleri Ankara ve İstanbul’da basın açıklamaları ve forumlarla yapılacak.
“20 Kasım” Nereden Geliyor?
20 Kasım, “Nefret Suçu Mağduru Trans Bireyleri Anma Günü” olarak Türkiye’de iki yıldır anılıyor. Trans bireylerin öz örgütlenmesi olan Pembe Hayat LGBTT Derneği ilk kez geçen yıl çeşitli etkinliklerle bu günü anmaya başladı.
Transfobik nefret ve önyargıdan dolayı öldürülen travesti ve transeksüelleri anma günü olarak adlandırılan 20 Kasım tarihi, 1998 Kasım’ında ABD’de, San Francisco'daki evinde vahşice bıçaklanmış bir şekilde ölü bulunan transeksüel Rita Hester'in ardından "Ölümümüzü Hatırlamak" adıyla başlatılan mumlu nöbet tutma eylemlerine dayanıyor.
Pembe Hayat Derneği, nefret sonucu öldürülen arkadaşlarını anmak ve her türlü ötekileştirme, dışlama, dışarıda bırakma, yok sayma ve nihayet yok etme biçimindeki uygulamalara karşı ortak bir mücadele hattını örmek üzere bu yıl da Ankara’da üç günlük bir program hazırladı.
“Transfobik Şiddet Münferit Değildir!”
Dernek, 20 Kasım için yaptığı çağrıda, nefret suçuna dikkat çekerek, travesti ve transeksüellere yönelik saldırıların “münferit” bir olay olarak değerlendirilemeyeceğinin altını çiziyor.
“Bu saldırılar, egemenler tarafından kimi zaman açık kimi zaman üstü örtülü bir biçimde desteklenen ve ahlâki önyargılar aracılığıyla tahkim edilen bir nefretin sonucunda vücut bulmaktadır.”

Söz konusu nefretin sadece Travesti ve Transeksüellere karşı olmadığı, “egemen olandan farklı her türlü varoluş biçimine” yönelik olduğu belirtiliyor. Hrant Dink’e saldıranlar ile travesti ve transeksüellere saldıranların aynı zihniyetin ürünü olduğuna dikkat çekiliyor.
20 Kasım’da Meclis Önünde Buluşuluyor
Nefret Suçu Kurbanı Trans Bireyleri Anma Günü Etkinlikleri, 20 Kasım Cuma günü saat 11:00’da Ankara’da, TBMM önünde yapılacak olan basın açıklaması ile başlayacak.
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu içinde LGBTT ile ilgili bir alt komisyon kurulmasını talep eden Nefret Suçu Mağdurları ile ilgili toplanan imzalar, Pembe Hayat Derneği tarafından TBMM Dilekçe Komisyonuna iletilecek.
Dernekten yapılan açıklamada, Meclis’in Dikmen Kapısındaki buluşmada Dernek üyelerini ve katılımcıları CHP milletvekili Mehmet Sevigen ile DTP milletvekili Sebahat Tuncel’in karşılayacağı belirtildi.
Ankara’da İki Günlük Sempozyum

Etkinlikler kapsamında Cumartesi ve Pazar günleri, Petrol-İş Sendikası Ankara Şubesinde iki günlük bir sempozyum yapılacak.
Nefret Suçu Kurbanı Transların Anısına Saygı ile başlayacak iki günlük etkinliğe Güldünya Müzik Topluluğu da katılacak.
“LGBTT Bireyler ve Nefret” başlıklı ilk oturumda sosyal psikolog Prof. Dr. Melek Göregenli ile birlikte LGBTT örgütlerin temsilcileri bir araya gelecekler. Oturumu Aras Güngör modere edecek.
Eğitim-Sen’den Remzi Altunpolat’ın modere edeceği ve İnsan Hakları Gündemi Derneğinden Hakan Ataman’ın nefret suçunu anlatacağı “Irkçılık, Ayrımcılık ve Nefret” başlıklı oturuma ise Demokratik Toplum Partisi (DTP), Alevi Enstitüsü, Romankara, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe temsilcileri katılacaklar.
Sempozyumun ikinci günü Sevgi Yıldırım’ın modere edeceği “Seks İşçileri ve Nefret” oturumu ile başlıyor. Avukat Senem Doğanoğlu’nun da katılacağı oturumda, LGBTT örgütlerinden temsilciler bir araya gelecek.
Pembe Hayat’tan Selay Tunç’un modere edeceği “Forum” ile sempozyum sona erecek.

20 KASIM İstanbul Etkinlikleri
20 Kasım Nefret Suçu Kurbanı Trans Bireyleri Anma Günü bu yıl İstanbul’da da etkinliklerle anılacak.
İstanbul-LGBTT Sivil Toplum Girişimi, EHP'li LGBTT'ler ve Kadın Kapısı’nın ortak çağrısında “'Kabahatli' Değil Lezbiyeniz, Geyiz, Biseksüeliz, Travestiyiz, Transseksüeliz; Düzenin Yarattığı Nefrete Karşı Örgütlüyüz” denildi.

İstanbul’da yapılacak anma etkinlikleri için yapılan ortak açıklamada, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik ayrımcılık ve şiddetin sistematik olduğuna dikkat çekildi.
İşlenen suçların sıradan olaylar olmayıp 'nefret suçları” olduğunun altını çizen açıklama ile “Nefretin gerekçeleri bizim 'kabahatlerimiz' değil, düzenin çıkarlarıdır; Travesti ve Transseksüel cinayetleri politiktir; Ölümü destekleyen yasalara geçit vermeyeceğiz” denilerek “Öldürülenler Kardeşin! Durma, Çık Sokağa!” çağrısı yapıldı.

İstanbul Buluşmasının Adresi Taksim
İstanbul-LGBTT Sivil Toplum Girişimi, EHP'li LGBTT'ler ve Kadın Kapısı’nın ortaklaşa düzenlediği İstanbul’daki 20 Kasım etkinlikleri kapsamında ''Bizim 'kabahatlerimizden' değil, biraz da düzenin 'çıkarlarından' konuşalım” başlıklı bir panel yapılacak. Başka Kültürevi’nde Cumartesi günü yapılacak panel saat 18’de başlayacak.
İstanbul’daki basın açıklaması ve yürüyüş için 22 Kasım Pazar günü, saat 17’de Taksim Tramvay Durağında buluşuluyor.
Etkinlik Programı için: http://www.pembehayat.org/?q=node/167

Son Bir Yılda 160'ı Aşkın Travesti ve Transseksüel Öldürüldü!

Çeviri: Okan A.

Trangender Avrupa’nın (TGEU) Trans Cinayetlerini İzleme Projesi son bir yıl içinde 160’dan fazla trans cinayetini kaydetti.

11. Uluslararası Transgender Anma Günü etkinlikleri dünya çapında 120’den fazla şehirde yapılacak. 1999’dan bu yana, nefret suçu kurbanlarının anıldığı Trans Bireyleri Anma Günü (TBAG) her yıl Kasım ayında gerçekleştiriliyor. Trans Bireyleri Anma Günü, trans bireylere yönelik nefret suçları konusunda toplumsal farkındalık yaratılmasını sağlar, öteki türlü unutulup gidecek olan bu bireylerin kamusal olarak anılması ve onurlandırılması için bir imkân yaratır.
Amerika’da başlayan Trans Bireyleri Anma Günü artık dünyanın birçok bölgesinde düzenleniyor. Bu yıl TBAG kapsamında Afrika, Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’daki 17 ülkede 120’yi aşkın şehirde etkinlikler yapılacak.
Ne yazık ki, Trangender Avrupa’nın (TGEU) yeni araştırma projesinin ilk sonuçlarına göre bu yıl listeye, anılmak, yası tutulmak ve onurlandırılmak üzere 160’dan fazla trans bireyin daha adı eklendi.

Trans Cinayetlerini İzleme Projesi araştırma ekibinin ortaya koyduğu veriler dünya çapındaki trans cinayetlerine ilişkin haberlerin sistematik olarak izlenmesi, toplanması ve analizi sonucunda elde ediliyor. Veriler 20 Kasım 2008’den 12 Kasım 2009’a kadar toplamda 162 trans cinayetinin gerçekleştiğini rapor ediyor.
Sırf 2009’un ilk 10 buçuk ayında 150 trans cinayeti rapor edilmiş durumda. Üstelik biliyoruz ki bu yüksek sayılar gerçek değerlerin sadece bir kısmını yansıtıyor. Hakikat bundan çok daha kötü durumda. Bunlar sadece internet araştırmalarına dayanılarak bulunup rapor edilmiş vakalar. Hiçbir yasal veri yok ve rapor edilmemiş cinayetlerin sayısını kestirmek neredeyse olanaksız.
Vakalar dünyanın altı temel bölgesi olan Kuzey ve Latin Amerika, Avrupa, Afrika, Asya ve Okyanusya’dan rapor edilmiş durumda. Rapor edilen cinayetlerin çoğu Brezilya (41), Venezüella (22), Honduras (16) ve Amerika (13) başta olmak üzere Latin Amerika ve Kuzey Amerika’da gerçekleşmiş.
Geçtiğimiz yıl 15 Latin Amerika ülkesinde toplam 124 trans cinayeti rapor edilmişti. Latin Amerika’da gerçekleşen cinayetler geçen yıl raporlarda yer alan trans cinayetlerinin dünya çapında % 75’ini oluşturuyor.
Ön verilerin son güncellemesine göre, geçen yıl içinde 16 trans cinayetinin 6’sı Avrupa ülkelerinde (İtalya, Rusya, Sırbistan, İspanya, Türkiye ve İngiltere) meydana gelmiş. Asya’daki trans cinayetlerinin Hindistan ve Malezya’da, Afrika’da Cezayir’de ve Okyanusya’dakilerin Yeni Zelenda’da gerçekleştiği rapor edilmiş.
Araştırma sonuçları geçen yıl toplamda 26 ülkede trans cinayetlerinin rapor edildiğini ortaya koyuyor.
Trans Cinayetlerini İzleme Projesi’nin güncellenmiş ön tarama sonuçları tablolar, isim listeleri ve haritalar şeklinde projenin internet sitesinde İngilizce, İspanyolca ve Almanca dillerinde yer almakta. Tabloların İngilizce versiyonuna bu linkten ulaşılabilir: www.tgeu.org/tdor2009english. Linkte ayrıca Uluslararası Trans Bireyleri Anma Günü hakkında bilginin yanı sıra etkinliklerin gerçekleştirileceği şehirlerin bir listesi de mevcut.(AE)
tgeu.org

16 Kasım 2009 Pazartesi

MorEl Geleneksel Çay Partisi Vol.1


Eskişehir'e yeni gelenler, bilenler, bilmiyenler, duyanlar duymayanlar, tüm lgbtt bireyler...

Bilgisayar ekranına sıkışıp kalmaktan bunalmış olan bütün dostlar! Chat odalarına mahkum değiliz! Eğer içine itildiğimiz sanal alanlardan kurtulup, birlikte sohbet edip paylaşımlarda bulunmak ve güzel vakit geçirmek istiyorsanız hepinizi çay partimize bekliyoruz.

19 Kasım Perşembe saat 18:00 da başlayacak olan etkinliğimiz akşam 20.00 de bitecektir. 5 tl girişte maddi destek sunabilirseniz masrafları çıkartabilmiş olacağız :)

Yer; Eskişehir Gelişim Vakfı (EGEV) ;Cumhuriye Mh. Yıldırımer Sk. Özşahin Apt. 28/1
(doktorlar caddesi yapıkredinin ordan cengiz topel caddesine yani ışıklardan karşıya geçin, yemek dükkanları vs. var, köşede anadolu bank'ı göreceksiniz o aradan sağa girip çok az yürüyüp ilk sola dönüceksiniz. egev sağınızda kalmış olacak)

iletişim ve danışma için telefon ve mail adresimizi kullanabilirsiniz.



15 Kasım 2009 Pazar

Avusturya’da Eşcinsel Birliktelik Yasası Protesto Edildi

Avusturya hükümeti Ocak 2010’dan itibaren eşcinsel birliktelik yasasını hayata geçirmeyi planlıyor. Fakat bu yeni yasaya çeşitli LGBT örgütlerinden tepkiler yağıyor. Yasanın bu haliyle eşcinsel çiftleri birçok haktan mahrum bıraktığını ve kabul edilemeyeceğini açıklayan Yeşiller Partisi, “ayrımcı yasalar yerine birinci sınıf haklar!” ve “eşit haklara sahip olmak için evlenmeyi istemek zorunda değilsin” sloganlarıyla duyarlı kişileri protestoya davet etti.

Bu yasayla birlikte eşcinsel camiada görüş ayrılıkları meydana geldi. Yeşiller Partisi, LGBT kurumlarının ve uzmanların fikirleri göz önüne alınmadan alelacele düzenlenen bu yasanın özünde hiçbir eşitlik taşımadığını vurguladı. Aynı şekilde, önde gelen LGBT derneklerinden HOSI-Wien de yasadaki ayrımcılıkları ve ikinci sınıf vatandaş muamelesini onaylamadıklarını bildirmesine rağmen, yasayı evliliğe doğru atılmış bir adım olarak değerlendirdiklerinden, iyileştirmeler yapılması halinde kabul edebileceklerini açıkladı. Rosa Lila Villa Eşcinsel Danışma Merkezi ise her türlü evlilik ve birliktelik yasasına toptan karşı olduklarını beyan etmekle birlikte protestoya destek verdi.

1989 yılında ilk kez Danimarka’nın eşcinsel birliktelikleri yasallaştırmasıyla Avusturya’da da LGBT örgütleri hükümetten eşcinsel hakları konusunda gerekli adımları atmasını talep etmekteler. “Ayrımcı yasalar yerine birinci sınıf haklar!” ve eşit haklara sahip olmak için evlenmeyi istemek zorunda değilsin” sloganlarıyla toplanan yaklaşık 500 kişi, bakanlığın önüne gelindiğinde yapılan konuşmaların ardından ellerindeki balonları patlattılar, şarkı söyleyip dans ettiler. Katılımcıların hükümete mesajı netti: ya hep ya hiç!
Avusturyalı eşcinseller yirmi yıldır sürdürdükleri mücadelede hedefledikleri noktaya henüz yaklaşamadılar.
Hükümette yer alan sağcı halk partisi ÖVP ve demokratlıkla çok da alakası olmayan sosyal demokrat parti SPÖ’nün “İsviçre modeli”ne göre (-ki yine de bu modelden pek çok noktada farklı olarak-) düzenledikleri bu yasayla eşcinsel çiftler nikâh memurluklarında ilişkilerine resmîlik kazandırabilecekler, fakat kurumlarda ya da kiliselerde resmî kutlama yapamayacaklar. Evlat edinme ve tıbbî yollarla çocuk sahibi olma hakkı yok. Eş üzerinden sosyal sağlık sigortası uygulaması yok. Partnerin vefat etmesi durumunda miras hakkı yok. Vergi düzenlemelerinden yararlanma imkânı yok. Yabancı uyruklu partnerlerin eş üzerinden uzun vadeli ikamet ve çalışma hakkı yok...
Bu arada, Avusturya’da heteroseksüel çiftlerin yararlandıkları evlilik yasasının 1938 yılından kalma olduğunu belirtelim.

13 Kasım 2009 Cuma

Venezüella Polisinin Uygulamaları Çok Tanıdık!

Venezüella, hem devrimci hem homofobik olmanın çelişkilerini yaşıyor. Chavez yönetiminin eşcinsellere yönelik görmezden gelme ve marjinalleştirme yaklaşımı devam ediyor. Caracas’tan gelen habere göre polis, tutukladığı eşcinselleri şehir merkezine uzak bir otoyol kenarına bıraktı.

Uluslararası Gey ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu (IGLHRC) ve Venezuela Diversa C.A., Venezüella’da eşcinsellerin tutuklanmasıyla ilgili bir açıklama yaptı. Yapılan çağrıda, Caracas’lı ve Venezüellalı yetkililerden 19 LGBT bireyin ve insan hakları savunucusunun 9 Ekim 2009’da Caracas’ta keyfi olarak tutuklanmasının tam ve adil biçimde araştırılması ve gelecekte cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayanan keyfi tutuklamalara karşı önlem alınması talep ediliyor.

Neler Oldu?

9 Ekim 2009 Cuma günü akşamı Venezüella Diversa üyeleri Yonatan Matheus ve Omarliv Marques, polisten bilgi edinmeye çalışır ve polisin hareketlerini kameraya alırken, LGBT bireylere hizmet veren club ve pubların bulunduğu sokakta Caracas polisi tarafından keyfi olarak tutuklandı.
Polis, son olarak 19 gey ve lezbiyeni tutukladı. 11’den fazla kişi 18 yaşın altındaydı. Polis, kimliklerine ve cep telefonlarına el koydu, onları cinsel yönelimlerine gönderme yaparak sözle taciz etti ve dövdü. Cep telefonunu saklayan biri arkadaşlarını ve Ombudsmanlık Ofisi’ni arayabildi. Tutuklananlar arasında polise heteroseksüel olduğunu söyleyen iki adam da vardı. Gey ve lezbiyen olarak tespit edilenlerin tersine bu iki kişiye saygı gösterildi ve telefonla görevlilerle konuşmalarına izin verildi.
18 yaşın altında iki gençle birlikte gece yarısı Francisco Fajardo otoyolunun ortasına bırakılan aktivistler şehir merkezine yürüyerek dönmek zorunda kaldılar. Kalan tutuklular Policaracas merkezine götürüldüler. Aktivistler saatler sonra Ombudsmanlık Ofisi yetkilileriyle görüşebildi ve neler olduğunu anlattı. Bunun üzerine görevliler diğer tutukluların durumunu kontrol etmek için Policaracas merkezine gitti.

Polisten Tanıdık Hareketler: Başkente güvenlik, LGBT’lere taciz ve keyfi tutuklama!

Bu vaka, “Güvenli Caracas Operasyonu” adı altında suçu bastırmak adına LGBT cemaatinin aleyhine yapılan çok sayıda keyfi tutuklamadan sadece biri. Polis cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği toplumsal normlardan ayrışan insanları taciz ediyor. Bu tutuklamalar, uluslararası insan hakları yasasına göre keyfi ve yaşam ve güvenlik hakkını, yani keyfi tutuklamaya, işkence ve zalim, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muameleye, ayrımcılığa maruz kalmama haklarını, yasalar önünde eşit olma ve ifade özgürlüğünü ve insan hakları savunucularının haklarını ihlal ediyor.
Venezüellalı yetkililer polisin keyfi tutumunu soruşturacak mı?

IGLHRC ve Venezuela Diversa harekete geçmek için insanları Caracas Belediye Başkanı’na da bir protesto mektubu yazmaya davet etti.
Bu mektupta Yogyakarta İlkeleri’nin çiğnendiği belirtiliyor ve Venezüella yetkililerinden bu uygulamaları alenen kınamaları, bunlar hakkında soruşturma yürütmeleri, failleri tespit etmeleri ve yasaya uygun biçimde cezalandırmaları, kurbanları ve avukatlarını bu ihlallere karşı adalet talebinde bulunduklarında desteklemeleri isteniyor.
Hâkimlerin ve polisin insan hakları merkezli sivil toplum örgütlerinin desteğiyle cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli suçları engelleyecek, denetleyecek ve takip edecek bir program oluşturması talep ediliyor.(AE)

Yogyagarta İlkeleri için bakınız:
http://www.rightsagenda.org/index.php?option=com_content&view=article&id...

"Mahkeme Haksız Tahrik İndirimiyle Erkeğin Bahanesini Kabul Ediyor" 

Kaos GL'den avukat Yasemin Öz, SFK'den Selin Nakıpoğlu Akın ve Mor Çatı'dan Fatma Mefkure Budak, mahkemelerin kadınlara ve LGBTT'lere yönelik cinayetleri işleyen erkeklere verdikleri "haksız tahrik" ceza indirimini tartıştı.

"Haksız tahrik indiriminin verilmesi için ortada haksız bir fiilin bulunması gerek" diyen avukat Yasemin Öz, "Yargı verdiği kararlarla erkeklerin kadınları ya da lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüelleri (LGBTT) öldürme nedenleri meşru görüyor; onlara hak veriyor" dedi.

"Haksız 'Haksız Tahrik'" panelinin konuşmacılarından Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı'ndan Fatma Mefkure Budak da "Yasalar kadından yana deniyor. Ancak devlet haksız tahrik indirimi uygulamasıyla namusu hukuk üzerinden yeniden yazıyor; namusu sahipleniyor" diye konuştu.
Sosyalist Feminist Kolektif'den avukat Selin Nakıpoğlu Akın da erkeklerin işledikleri cinayetlerin ardından aldıkları cezaları dinleyicilerle paylaştı.
"Meyve suyu ikramını reddetmek bile cinayet sebebi olabiliyor"

Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu'nun dün 11 ülkede gerçekleştirdiği eylem ve etkinliklerin Türkiye ayağında önce eylem, ardından da panel gerçekleştirildi.
Makine Mühendisleri Odası'ndaki panelin konusu kadınlara ve LBTT'lere yönelik erkek şiddeti ve mahkemelerin bu erkeklere verdikleri haksız tahrik uygulamasıydı.
Kadının İnsan Hakları Vakfı - Yeni Çözümler Derneği'nden Irazca Geray'ın kolaylaştırıcılığını yaptığı panelde Nakıpoğlu, erkeklerin işledikleri cinayetlerin ardından mahkemede verdikleri ifadelerden örnek verdi.
Nakıpoğlu, davalarda "meyve suyu ikram ettim, almadı", "cilveli saat sordu", "kot pantolon, tayt giydi", "göbeğine piercing takıyordu", "sevişmek istemedi, beni yataktan itti" gibi savunma yapan erkeklerin cinayet davalarında "ağır haksız tahrik" indirimleri aldıklarını anlattı.
"Haksız tahrik indiriminin erkekleri cesaretlendirdiğini" söyledi.
"LGBTT cinayetlerinin hepsinde haksız tahrik indirimi yapılıyor"

Öz, haksız tahrik indiriminin LGBTT bireyler açısından yarattığı sonuçlar üzerine konuştu.
"LGBTT'lere yönelik suçlar öldürme, yaralama ve cinsel saldırılardan oluşuyor. Birçok noktada kadın cinayetleriyle benzerlik gösteriyor. Ancak ortadaki tek fark LGBTT'lere yönelik nefret."
"LGBTT cinayetlerinde haksız tahrik indiriminin istisnasız uygulandığına" değinen Öz, "İki erkek cinsel ilişki kurmak için bir araya geliyor. Çıkan anlaşmazlığın ardından cinayet işleyen katil mahkemede 'bana eşcinsel ilişki teklif etti' diyor ve mahkeme onun 'haksız tahrik' altında cinayeti işlediğine karar veriyor" dedi.
"Ataerkil erkek mantığı bedeni bir fetih alanı, cinsel ilişkiyi de zapt eden/zapt edilen ilişkisi olarak görüyor. Yani erkek de 'kadınlaştırılmak' istendiğinde cinayet işlerse bu haksız tahrik indirimine gerekçe oluyor. Yargıçlardaki bu ataerkil bakış açısını kıramadığımız için gerek gey, gerek kadın cinayetlerinde bu kadar sık karşılaşıyoruz bu durumla."
Budak konuşmasına yasaların hâkimlerin takdir hakkında bırakılmasını eleştirerek başladı.
"Kot pantolon giydiği için eşini/sevgilisini/kardeşini öldüren erkeklerin gerekçelerini sahipleniyor, erkeğe hak veriyor" dedi. "Devlet cinayeti işleyen erkeğin özrünü kabul ediyor. Erkeğin 'özrünü' kabul ediyor" diye ekledi.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Kadınlar Sokakta Olacak!

Ankara Kadın Platformu, 25 Kasımda namus cinayetlerine, taciz ve tecavüzlere, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimlerine, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlara da hayır demek için sokaklarda olacak.

Bileşenlerinin içerisinde KAOS GL’nin de bulunduğu Platform; Ankara’da mücadelesini sürdüren kadın örgütleri, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlardan oluşuyor.

Kadın Dayanışma Vakfında bugün düzenlenen basın toplantısında Ankara Kadın platformu adına konuşan Nurşen Ayaz, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü çerçevesinde Ankara Kadın Platformu olarak bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştirileceklerini söyledi.
Kadınların etkinlikleri şöyle:
14 Kasım 2009 Cumartesi günü saat 13.00’te Sincan Cezaevi önünde bir basın açıklaması ile başlayacak.
17 Kasım 2009 Salı günü Ankara’daki belediyelere kadınların taleplerinin yer aldığı bir metin fakslanacak.
Aynı gün saat 12.30’da YKM önünde toplanıp İzmir Caddesi’ndeki PTT’ye yürüyecekler.
Ayaz sözlerine şöyle devam etti: “19-20 Kasım 2009 tarihlerinde KESK’li kadınların İzmir’de yapılacak duruşmasına katılacağız. 22–23–24 Kasım 2009 tarihlerinde Yüksel Caddesi’nde stantlarımızı açacağız. 25 Kasım 2009 saat 12.00’de YKM önünde toplanıp, Yüksel Caddesi’ne yürüyeceğiz.”

Platform adına okunan metinde ise “Biz Ankara’da mücadelesini sürdüren, kadın örgütleri, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlar bir 25 Kasım’ da daha yaşamımızı kuşatan her türlü şiddete, sömürüye, ayrımcılığa karşı yan yanayız.” denildi.
Ankara Kadın Platformu’nun çağrısının tam metni:

“Bundan tam 49 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde Turijillo Diktatörlüğüne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan Mirabel Kardeşler kaçırılarak öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de son! Yüzyıllardır kadın üzerinde uygulanan cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürü, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor.

Cinsiyetçi bir dünyada, cinsiyetçi bir ülkede yaşıyor, yaşamın her alanında ikincilleştiriliyoruz. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz erkek egemenliği ve kapitalizmin ürettiği kadına yönelik her türlü şiddet biçimiyle parçalanıyor. Savaşlarda en çok mağdur olanlar, ev içinde şiddetin her biçimini yaşayanlar, gazete köşelerinde dağa kaldırılıp tecavüz edilenler, kadın ticareti ile bedenlerimizden kazanç sağlananlar, üçüncü sayfa haberleriyle ölümlerimize haklı gerekçeler yaratılanlar, nesne haline dönüştürülenler yine bizleriz.
Sadece Türkiye’de 7 ay boyunca istatistiklere yansıyan kadın ölümlerinin sayısı 953! Üstelik her gün o kadar çok kadın öldürülüyor ki bu 953 sayısına birkaç gün önce öldürülen Demet öğretmen ve Fatma TAŞ ve daha niceleri dâhil değil… Bilmediğimiz, görmediğimiz, intihar süsü verilmiş ölümlerin sayısını da ekleyecek olursak durum korkunç ötesi.

Kabahatler kanunu ile trans kadınlar suçlu duruma düşürülüyor. Lezbiyen, biseksüel, travesti veya transseksüeller ötekileştirilen dillerle hedef tahtası haline getiriliyor. Birçok arkadaşımızın yüzüne kezzap atılıyor, tecavüz ediliyor, işkence edilerek en temel hak olan yaşama hakkı ellerinden alınıyor.

Dolapdere’de sabah evlerinden iş yerlerine giden 7 kadının işe gitmek için servis adı verilen kamyonette boğularak can vereceklerini, üstelik işveren tarafından ölümlerinden sorumlu tutulacaklarını düşünebilir miydik? Ya da Ceylan’ın oyun oynadığı yerde koyun otlatırken kafasına havan mermisinin isabet edeceğini… Bölgeye özgü görülen, meşrulaştırılan kadın ölümleri çok uzağımızda değil, ülkenin her yerinde yaşanılan şiddet çınlatıyor kulaklarımızı. Korucu katliamlarının ardı arkası kesilmiyor.
Kadınların insanca yaşam için attığı her adım, aldığı her soluk kesilmeye çalışılıyor.
KESK ve demokratik kitle örgütlerinden kadın arkadaşlarımız sadece örgütlü oldukları için cezaevlerinde tutuluyor. Sokaklarda barış adına bildiri dağıtan arkadaşlarımız karakollarda çırılçıplak soyularak aranmak isteniyor. Su ve barınma hakkı için sokağa çıkan kadınlar gözaltına alınıyor.

İşte tüm bu nedenlerle…

Bu 25 Kasımda da namus cinayetlerine, taciz ve tecavüzlere, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimlerine, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlara hayır demek için…
Yaşadığımız şehirlerde korkmadan sokakta yürüyebilmek, şiddete uğradığımızda başvurabileceğimiz kurumların olması, sığınma evlerinin açılması için…
Yeni Ceylanlar’ın öldürülmemesi, yeni Bilge Köyü katliamlarının yaşanmaması, her çocuğun ana dilinde eğitim görebilmesi, zorunlu göç mağduru Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunların çözülmesi için…

Her kadının kolayca ulaşabileceği, ücretsiz, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı ve eğitim için, çalışan kadınların İstanbul Dolapdere’deki gibi kamyonetlerle işe taşınmaması, işten çıkarmalarda ilk işini kaybedenin kadınlar olmaması için…
Ailenin Korunmasına Dair Kanunun etkinleştirilmesi, yargının “erkek yargı” olmaktan çıkması, Nahide OPUZ’ların kocalarından saklanmak zorunda kalmaması için…
Gözaltında, cezaevinde cinsel şiddete, işkenceye uğrayan kadının kalmadığı, kadın mücadelesi yürüten kadınların apar topar cezaevine atılmadığı, Güler ZERE’nin cezaevinden çıkması için neredeyse ölümünün beklenmediği bir ülke için
Kreş sayılarının artırılması için…

Medyanın yeniden yeniden ürettiği şiddeti sonlandırmak için 25 Kasım’da sokaklarda olacağız.”

10 Kasım 2009 Salı

11 Ülkede Kadınlar ve LGBTT'ler Sokağa Çıktı

İstanbul'daki eylemde hak savunucuları, mahkemelerin kadın ve LGBTT katline "haksız tahrik indirimi" uygulamasını öne çıkardı. Etkinliği Feminist Kolektif ve LGBTT Hakları Platformu organize etti.

Bangladeş, Endonezya, Filistin, Kıbrıs, Lübnan, Malezya, Mısır, Pakistan, Sudan, Tunus ve Türkiye'de kadınlar ile lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüeller (LGBTT) bedensel ve doğurganlık hakları için aynı anda sokağa çıktı.

Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu'nun düzenlediği "Ortak Mücadele-Hep Birlikte" eylemlerine katılan sivil toplum örgütleri ve aktivistler, erkeklerin namus bahanesiyle işlediği cinayetleri ve kadın sünneti gibi uygulamaları protesto etti; kadınların recm edilmesi ve kırbaçlanması gibi ayrımcı yasaların kaldırılmasını istedi; LGBTT hakları, cinsellik eğitimi gibi konulara dikkat çekti.

Türkiye'de Feminist Kolektif ve LGBTT Hakları Platformu'nun birlikte organize ettiği, TCK Kadın Platformu ve Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu'nun da destek verdiği eylemin gündeminde de mahkemelerin katillere uyguladığı haksız tahrik ceza indirimi vardı.
Dün (9 Kasım) 11 ülkeyle eş zamanlı gerçekleşen eylem için yaklaşık 100 kişi saat 19.30'da Taksim'deki tramvay durağında bir araya geldi.
Eylem Tiyatro Boyalı Kuş'un performansıyla başladı.
"Haksızlık sizin katilleri korumanızdır"

Ardından Begüm Başdaş basın açıklamasını okudu.
"Türk Ceza Kanunu'nun 29. maddesindeki 'haksız tahrik' düzenlemesi mahkemeler tarafından katillerimizi korumak için kullanılıyor" diyen Başdaş, "cilveli" konuşmak, tayt ya da kot pantolon giymek, eşiyle sevişmeyi reddetmek, "cilveli" saat sormak ve eşcinsel ilişki teklif etmek gerekçesiyle işlenen cinayetlerde haksız tahrik indiriminin uygulanmasını eleştirdi.
"Bu uygulamalar ve kadın örgütlerinin müdahil olmak için yaptığı tüm başvuruların reddi de kadın cinayetlerinin politik olduğunu gösteriyor. Bu yargı, bu devlet 'erkek'tir! LGBTT'lerin katillerine sunduğu ceza indirimiyle bu nefret cinayetlerini bağışlayan da aynı 'erkek' yargıdır."
Eylemciler tramvay durağında bir süre slogan attıktan ve şarkı söyledikten sonra İstiklal Caddesi'nde yürüdüler. Tiyatro Boyalı Kuş oyuncuları da kortejine eşlik etti.

9 Kasım 2009 Pazartesi

İran, "Çocuk Suçluların" Ölüm Cezalarını İptal Etmeli!

Çeviri: Arman Güneş

Üç erkek, çocukken “eşcinsel davranış” gösterdikleri gerekçesiyle idamı bekliyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün açıklamasına göre, İran çocuk yaşta eşcinsel davranış gösterme suçuyla itham edilen üç erkeğin idam kararını acilen durdurmalı.
Tebriz’den Mehdi P., Şiraz’dan Moshen G. ve Erdebil’den Nemat Safayi, ayrı ayrı davalarda 18 yaşından küçükken “eşcinsel davranış suçu” işlemekle itham ediliyorlar. İdamları için henüz bir tarih belirlenmiş değil, fakat ikisini temsil eden avukata göre idam her an gerçekleşebilir.

“İnsanları çocukken yaptıkları nedeniyle öldürmek yanlış, eşcinsel bir eylemde bulunmaları nedeniyle öldürmek de öyle” diyen İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika direktörü Sarah Leah Whitson, “İran hükümeti, bu ölüm cezalarının çıkmasına izin vererek en temel insan hakları yükümlülüklerini görmezden geldi” diye ekledi.
Mehdi P. ve Moshen G. suçlamaları reddetti ve kimse aleyhlerinde tanıklık etmedi. Safavi ise 2006’da 16 yaşındayken tutuklandı ve şu anda tutulduğu Erdebil’deki bir mahkemede yargılandı.
Mahkeme üçünü de, İran şer’i hükmü’nün cinsel suçların dört kez tekrar edilen bir itiraf ya da dört erkek şahit gerekliliğine rağmen, ölüm cezasına çarptırdı. Bununla beraber hüküm, tehlikeli bir esneklik göstererek, yargıçların kanıt yokluğunda kendi “bilgi”lerini kullanarak suçu belirlemelerine izin veriyor. Yargıçlar da Mehdi P.’yi ve Moshen G.’yi cezalandırırken böyle keyfi bir “bilgi”ye dayandılar. Üçüncü yargılamanın kaynağına ilişkin hiçbir bilgi bulunmuyor.
İran çocuk suçluları idam etmekte dünyada en önde gidiyor – veriler 2008’de en az yedi ve 2009’da şu ana kadar üç çocuğun idam edildiği yönünde. Cinayetle suçlanan bir diğer çocuk suçlu Safar Angooti’nin idam tarihi 21 Ekim olarak kararlaştırılmıştı fakat son anda bir ay ertelendi. Geçen Şubat’ta Birleşmiş Milletler Genel Meclisi, İran’a 18 yaş altındayken suç işleyen kişilerin idam edilmesini durdurma çağrısı yapmıştı.
Çocuk suçluların idamı uluslararası yasayla esnemez bir şekilde yasak. Çocuk Hakları Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 18 yaşından önce suç işleyen kişilerin idamını özellikle yasaklıyor. Bu hükümler çocukların yetişkinlerden farklı olduğu; deneyim, muhakeme, olgunluk ve kendini kısıtlama anlamında yetişkinlere göre geride olduğu gerçekliğini yansıtıyor. İran Sözleşme’yi 1975’te, Beyanname’yi 1994’te imzaladı.
İran yasalarına göre livata – erkekler arasında, penetrasyon olsun ya da olmasın, tamamlanmış cinsel aktivite – ölümle cezalandırılıyor. İslami Cezalar Kanunu 111. maddeye ya da Ceza Kanunu’na göre “Livata; her iki aktif ve pasif taraf da olgun, akil ve özgür iradeye sahip ise ölümle cezalandırılır.” Ceza Kanunu’nun 121. ve 122. maddelerine göre, tafkiz – erkekler arasında kasık ya da kalçanın birbirine sürtünmesi veya diğer penetrasyon içermeyen “ön sevişme” şekilleri – her partner için 100 kırbaçla cezalandırılıyor. Dördüncü mahkûmiyetten sonra sabıkalı ölümle cezalandırılıyor.
Buna ek olarak, Ceza Kanunu 123. maddesine göre “Eğer aralarında kan bağı bulunmayan iki erkek gerekçesiz aynı örtünün altına çıplak yatarlarsa”, her biri 99 kez kırbaçlanıyor. 127. ve 134. maddeye göre kadınlar arasında cinsel ilişki 100 kırbaçla cezalandırılıyor ve eğer suç üç kez tekrar ederse, suçlu idam ediliyor.
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme, ölüm cezasını kaldırmayan devletlerde bu cezanın sadece “çok ciddi suçlar” işleyenlere uygulanması gerektiğini söylüyor. Otorite olarak Sözleşme’yi yorumlayan İnsan Hakları Komitesi; bunun, ölüm cezasının “oldukça istisnai” durumlarda uygulanması anlamına geldiğini belirtiyor. 1994’te görülen Toonen v. Australia davasında İnsan Hakları Komitesi, dönüm noktası niteliğinde bir karar vererek eşcinsel davranışı suç olarak gösteren yasaların mahremiyet ve korunma haklarını ihlal ettiğini açıklamıştı.
2008’de İran Adalet Bakan Yardımcısı, İran hukuki otoritelerinin cinayet dışı suçlarda çocuk ölüm cezalarını meclisin de onayıyla kaldırabileceğini açıklamıştı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, idam cezasına acımasız ve insanlık dışı doğasından ötürü her durumda karşı çıkıyor. İnsan hakları ilkeleri, bütün insanların doğuştan gelen değerliliği ve insanın dokunulmazlığı üzerine kurulu. Bu ilkeler böylesine acımasızca ve sonlandırıcı olan ölüm cezasıyla bağdaştırılamaz. Bütün adalet sistemlerinin hata yapma ihtimali, tamamlanmış süreçlere saygı duyulmasına rağmen, suçsuz insanların idam edilmesine neden olabilir.
Whitson, “Bu üç ölüm cezası, İran hükümetinin sürekli; uluslararası kamuya ve kendi insanlarına çocukken işlenen suçların idamla cezalandırılmayacağına dair verdiği sözleri boşa çıkarmakta.” diye ekledi.(AE)
İran hakkındaki İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlamalarına ulaşmak için:
Türkiye hakkındaki İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlamalarına ulaşmak için:
Daha fazla bilgi için aşağıdakilerle bağlantıya geçebilirsiniz:
New York’ta, Sarah Leah Whitson (İngilizce): +1-212-216-1230

6 Kasım 2009 Cuma

20 KASIM NEFRET SUÇU KURBANI TRANS BİREYLERİ ANMA GÜNÜ ETKİNLİKLERİ...

PEMBE HAYAT LGBTT DAYANIŞMA DERNEĞİ
20 KASIM NEFRET SUÇU KURBANI TRANS BİREYLERİ ANMA GÜNÜ ETKİNLİKLERİ


20-21-22 KASIM 2009 Petrol-İş Ankara Şubesi

20 Kasım Cuma

Basın Açıklaması ve Yürüyüş

21 Kasım Cumartesi

12.30-13.00 AÇILIŞ
Sinem Kuzucan (Pembe Hayat)

Nefret Suçu Kurbanı Transların Anısına Saygı

Müzik Dinletisi - Güldünya Müzik Topluluğu

I. OTURUM: LGBTT BİREYLER VE NEFRET
13.15-15.15
Moderatör: Aras Güngör

Prof. Dr. Melek Göregenli (Ege Üniversitesi)
Buse Kılıçkaya (Pembe Hayat)
Aligül Arıkan (Voltrans)
Seçin Varol (Kaos GL)
Bawer Çakır (Lambda İstanbul, Bianet)
Zeynep Özcan (Senarist-Yönetmen)

15.00- 15.30 Çay/Kahve arası

II. OTURUM: IRKÇILIK, AYRIMCILIK VE NEFRET
15.30- 17.30
Moderatör: Remzi Altunpolat

Hakan Ataman (İnsan Hakları Gündemi Derneği)
Songül Erol Abdil (Demokratik Toplum Partisi)
Dr. Ali Murat İrat (Alevi Enstitüsü)
Selçuk Karadeniz (Romankara)
Hüseyin Öntaş (Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe)

“20.00 LUBUNYA Dergisi İle Dayanışma Gecesi”

22 Kasım Pazar

III. OTURUM: SEKS İŞÇİLERİ VE NEFRET
13.00-15.00
Moderatör: Sevgi Yıldırım

Senem Doğanoğlu (Pembe Hayat)
Elif Ceylan Özsoy (SiyahPembe Üçgen)
Eylem Çağdaş (Kadın Kapısı)
Seyhan Arman (İstanbul LGBTT)
Anna Narin (Piramid LGBTT)
Pelin Dutlu (MorEl Eskişehir)

15.00- 15.30 Çay/Kahve arası

15.30-17.00 FORUM Modaratör: Selay Tunç

* PETROL İŞ SENDİKASI ANKARA ŞUBESİ Adakale Sokak No:6 Yenişehir-ANKARA

İletişim:http://pembehayat.org

pembehayat@pembehayat.org
0 312 433 85 17
0 532 462 17 05

11 ÜLKE, ONLARCA ÖRGÜT ve YÜZLERCE KİŞİ...

11 ÜLKE, ONLARCA ÖRGÜT ve YÜZLERCE KİŞİ...
Ortak Mücadele – Hep Birlikte

Bu ülkede tecavüzün, tacizin, cinayetin cezasız kalmasını kabul etmiyoruz:
HAKSIZ “Haksız Tahrik indirimi”ne son!
Yer: Taksim Meydanı, Beyoğlu
Gün: 9 Kasım 2009, Pazartesi
Saat: 19:30

Bizler, açık insan hakları ihlalleri olan, cinselliğimize ve bedenimize karşı işlenen suçların artık cezasız kalmaması için tarihi bir adım atıyoruz: 11 ülkede onlarca örgütten, yüzlerce kişinin sesini sokağa taşıyoruz ve cinsel hakların insan hakları olarak güvenceye alınmasını talep ediyoruz! Feministler, kadın ve LGBTT platformları olarak 9 Kasım’da Uluslararası Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu’nun örgütlediği “Ortak Mücadele – Hep Birlikte” kampanyasına destek veriyoruz.

Kampanya’nın Türkiye ayağında kadın, eşcinsel, travesti ve transseksüel katillerine verilen cezalarda, “haksız tahrik” indirimini düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinin cinsiyetçi uygulamasına dur diyor ve cinsel şiddet suçlarında bu maddenin artık uygulanmamasını talep ediyoruz!

9 Kasım Pazartesi günü Taksim meydanında Tiyatro Boyalı Kuş’un gerçekleştireceği sokak performansının ardından bir basın açıklaması ve TMMOB’da bir panelle “haksız tahrik indirimlerini” protesto edeceğiz. Tüm değerli basın mensuplarını etkinliğimize gelerek mücadelemizi görünür kılmaya ve bize destek vermeye davet ediyoruz.

5 Kasım 2009 Perşembe

Nefret Suçları Raporu: Adaletin LGBT Hali


LGBTT Hakları Platformu, LGBT Bireylere Yönelik Nefret Suçları Raporu hazırladı.

Avukat Senem Doğanoğlu’nun hazırladığı “Adaletin LGBT Hali” başlıklı rapor “Nefret Suçları”, “LGBT Bireylere Yönelik Nefret Suçları” ve “LGBT Bireylere Yönelik Nefret Suçları ve Yargısal Tutum” bölümlerinden oluşuyor.

“LGBTT bireyler yönelik insan hakları ihlalleri cezasız kalıyor”

LGBTT Hakları Platformundan Umut Güner, Platform adına LGBTT bireylere yönelik insan hakları ihlallerini izleme ve raporlama sırasında sıkça sordukları soruların başında “adalet” tanımının geldiğini söylüyor.

“LGBTT bireyler yönelik insan hakları ihlalleri genellikle cezasız kalıyor. Çünkü LGBTT bireyler hem deşifre olacakları, hem de adaletin tecelli etmeyeceği düşüncesiyle yargıya başvurmuyorlar. Yargıya başvuran LGBTT bireyler ise daha işin başında yargı sürecinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayacaklarını ve adaletin her zaman gerçekleşmeyeceği bilgisi ile başvuruyorlar. Aslında mağdur olmayı göze alarak yargı sürecini başlatıyorlar.”

LGBTT Hakları Platformu, işkence, kötü muamele, yaşam hakkı, mahremiyet hakkı gibi temel haklar alanında izleme yapıyor. Platform ayrıca bu hakların ihlallerinin yargı sürecini de izlemeye çalışıyor. Güner, Platformun izlediği davalar ve dava süreçlerinde yaşananlardan hareketle raporun hazırlandığını belirtti.
Nefret saiki, Eryaman Davası sırasında Pembe Hayat Derneği ve Derneğin Avukatı Senem Doğanoğlu’nun verdiği mücadele ile kısmen de olsa mahkemenin kararını etkileyecek şekilde yargı kararlarında yer almıştı.

“Nefret suçları hukuki bir mesele olmaktan ziyade siyasal bir sorun”
Nefret suçlarına ilişkin teorik çerçevenin çizdiği sınırlarla yargı kararlarına bakan raporda “Nefret suçları, hukuki bir mesele olmaktan ziyade siyasal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’deki tarihsel yapılarda ve toplumsal kurumlarda çok çeşitli biçimlerle kendisini göstermektedir” denilmekte.

Bulgular

“Yargı makamları çoğunlukla LGBT bireylere yönelik toplumsal önyargıyı teyit eden bu anlamda olmak üzere mevcut eşitsizliğin meşru zeminini yeniden üreten kararlar vermekte ve ayrımcılığın beslendiği alanlardan birini yaratmaktadır.”
“Yargı makamlarının toplumsal algıya paralel olarak kurduğu zeminde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedenleriyle bireylerin maruz kaldıkları nefret suçları görünmez olmakta, faillerin motivasyonları ceza muhakemesi açısından araştırılması gereken bir esas olarak değerlendirilmemektedir.”
“Yargı makamları, faillerin motivasyonlarını araştırmak gerektiğinde ise ancak mağdurun ya da maktulün varsayılan cinsel davranışı ile faili ilişkilendirilmekte ve bu durum yine toplumsal önyargıları besleyen, faillerin davranışlarını kimi zaman cezasız bırakmakta kimi zaman alt sınırlarda cezalandıran bir sonuç yaratmaktadır.”
Öneriler

“Bu veriler ışığında homofobi-transfobi kaynaklı, düşmanlığın tetiklediği nefret suçlarının ortaya çıktığı karmaşık iktidar ilişkilerine siyasal alanda muhalefet etmenin imkânlarını yaratmak zorunlu görülmekle birlikte yasa uygulayıcılarının nefret suçları konusunda bilgilendirilmesi, nefret suçları ile ilgili mevzuat oluşturmaya yönelik çalışmalara başlanılması gerekmektedir.”(AE)

4 Kasım 2009 Çarşamba

Kadın Kadına Öyküler Kitap Fuarında Aşkın 'L' Hali Paneli

Kadın Kadına Öyküler Kitap Fuarında Aşkın 'L' Hali Panelinde

“Aşk” kelimesini ön kapağına siper etmiş çok kitap geldi geçti ancak bu seferkinin bir harf fazlası var: “L”
TÜYAP İstanbul Fuarı geldi ve kapıyı çaldı; bu kez kapıyı çalan, kapının epeydir ötesinde duranlar için öyle böyle “öteki” değil… Panelin ilhamı, Aşkın L Hali ismiyle, Sel Yayıncılık tarafından henüz yayınlanmış olan bir kitap. “Aşk” kelimesini ön kapağına siper etmiş çok kitap geldi geçti ancak bu seferkinin bir harf fazlası var: “L”. Lezbiyenlerin, kadın kadına aşka dair kelimelerini brütleştirdiği bir kitap, Aşkın L Hali.

Kaos GL tarafından 4.’sü bu yıl düzenlenen Kadın Kadına Öykü Yarışması’nın ilk 3 yarışmasında başarı kazanmış öykülerini bu kitapta bulmakta yetinmeyeceksiniz; aynı zamanda, öykü sahiplerini 6 Kasım, Cuma günü, fuar kapsamındaki panelde dinleme şansınız da olacak. Panele, ilk yarışmada “Ayrı” isimli öyküsüyle 1.’liği kazanan Yeşim Başaran; yine ilk yarışmada “Vapurdaki Kadın” öyküsüyle 3.’lüğü kazanan Hasbiye Günaçtı; ve 2. yarışmada “Yarım Ay” isimli öyküsüyle 3.’lüğü kazanan Gün Araf katılacak. Yarışmanın jüri üyelerinden olan Güzin Yamaner’i de ağırlayacak olan panelin moderatörlüğünü feminist yazar ve eleştirmen Hande Öğüt yapacak.

Kapının ötesindekilere “Kapının bu kez bu tarafına gelin”; elleri kapı zilinde bekleyenlere ise “Israrla çalın.” diyoruz. Ve tabii, bu paneli kaçıranlardan olmayın.

Tarih:
6 Kasım, Cuma
Salon: Karadeniz Salonu*
Saat: 17:15 - 18:15
Panel: "Aşkın L Hali"
Düzenleyen: Sel Yayıncılık
Moderatör:
Hande Öğüt (Feminist yazar, edebiyatçı, eleştirmen)

Panelistler:
Güzin Yamaner, Kadın Kadına Öykü Yarışması Jüri Üyesi. (Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı Dans Bölümü Başkanı; Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde öğretim üyesi)
Gün Araf - İkinci yarışmanın 3.’sü – “Yarım Ay” isimli öykünün yazarı
Hasbiye Günaçtı - İlk yarışmanın 3.’sü – “Vapurdaki Kadın” isimli öykünün yazarı
Yeşim T. Başaran - İlk yarışmanın 1.’si; “Ayrı” isimli öykünün yazarı

*Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi
E – 5 Karayolu, Gürpınar Kavşağı 34522 Büyükçekmece – İSTANBUL
Tel : 90(212) 867 11 00 - 867 12 00 Faks : 90 (212) 886 93 99
www.tuyap.com.tr

Trans bireyler Ankara Adliyesinde suç duyurusunda bulunacak!

Basına ve kamuoyuna,

Trans bireylere, 2007 yılından bu yana Fuhuşla Mücadele Komisyonu’nun aldığı karar çerçevesinde, Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesine göre "emre aykırı davranış" tan kolluk kuvvetlerince idari para cezası verilmektedir. Bu kararın iptali talebiyle açılan davada Ankara 7. İdare Mahkemesi, Fuhuşla Mücadele Komisyonu'nun bu kararla kendisini yasa koyucu yerine koyduğu, dolayısıyla kanunsuz suç ve ceza olmayacağı ilkesinin çiğnendiği gerekçesiyle kararın iptal edilmesine karar vermiştir. Ancak mahkemenin kararına rağmen kolluk kuvvetleri komisyon kararını uygulamaya devam etmekte; trans bireyler kolluk kuvvetleri tarafından haksız yere durdurularak idari para cezasına çarptırılmaktadı r.

Söz konusu haksız uygulamanın sona erdirilmesi için, kendilerine idari para cezası uygulanmış trans bireylerin her biri ayrı ayrı kolluk kuvvetleri hakkında haksız durdurma, polisin kimlik göstermesi yolundaki kanuni zorunluluğa rağmen kimlik göstermeme ve mahkeme kararını uygulamamaktan dolayı, "görevi kötüye kullanma suçunu" işledikleri gerekçesiyle şikâyetçi olmak üzere 4 Kasım Çarşamba günü saat 15.00'da Ankara Adliyesi önünde olacak, ardından konuyla ilgili basın açıklaması yapılacaktır.

İnsan hakları ve özgürlüklerine duyarlı tüm toplumsal kesimleri bizimle birlikte olmaya çağırıyoruz.

PEMBE HAYAT LGBTT DAYANIŞMA DERNEGİ

Yer: Ankara Adliyesi Önü (A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Karşısı)

Sıhhiye-Ankara

Tarih: 4 Kasım 2009 Çarşamba

Saat: 15.00

3 Kasım 2009 Salı

Hükümet çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılğını düzenlemeli

"AB 1997 Amsterdam Anlaşmasında cinsel yönelim ayrımcılığı da vardır. AB'ye girme sürecinde olan TC Hükümeti, çalışma hayatında yaşanılan ayrımcılıklar içerisine cinsel yönelim ayrımcılığını da mutlaka dâhil etmelidir."

Türkiye’nin farklı illerinden gelen birçok lezbiyen-gey ve biseksüel çalışan 24-25 Ekim’ de Ankara’da buluştu. Etkinlikte, 2 gün boyunca LGB çalışanlar, çalışma hayatında karşılaştıkları cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılıklara dair ve sendikal süreç içerisinde nerede ve ne kadar yer aldıklarına ya da alabildiklerine dair ortak paylaşımda bulundular. Cinsel yöneliminden dolayı işini kaybeden ve tekrar göreve gelmesi engellenen futbol hakemi Halil İbrahim Dinçdağ'ın da aralarında bulunduğu katılımcılar Pozitif Yaşam Derneği, Lambdaistanbul, Diyarbakır Piramid LGBTT Oluşumu, MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu ve Sosyalist Feminist Kolektif'in yanı sıra İzmir, Ankara, İstanbul ve Diyarbakır'dan işçi ve memurlardı.

Kaos GL’nin ev sahipliğini yaptığı “LGB İşçi Buluşması”nda birinci gün emekçilerin kendilerini tanıtması ile açıldı. Sonrasında Kaos GL’nin yürüttüğü ve Almanya Federal Cumhuriyeti Büyükelçiliği tarafından desteklenen “Çalışma Hayatında LGB Çalışanların Yaşadıkları Cinsel Yönelimden Kaynaklı Sorunlar ve Türkiye’de Sendikal Yapılanma ve LGB Bireylerin Süreçleri” projesi tanıtıldı. Üç ayaklı proje içinde 3 ürünü barındırıyor.

Projenin 3 temel kolonundan birincisi LGB çalışanların çalışma hayatında yaşadıkları sorunları anlamak ve ülke hakkında genel bir durumu ortaya çıkarmak için 100 çalışan, 100 Anket, 100 hikâye raporlama çalışması, ikinci olarak sendikaların tüzük incelemesi ve sendikal yapılanma içinde LGB çalışanların hakları üzerine bir raporlama. Üçüncü olarak farklı sendikalardan 20 sendikacı ile derinlemesine görüşmeler ve bu görüşmelerden çıkan sonuçlar doğrultusunda bir raporlama çalışmasını içeriyor.

Bu çalışmanın ürünlerinden birincisi 24-25 Ekimde düzenlenen “LGB İşçi Buluşması” idi. İkinci olarak yukarıda bahsi geçen 3 raporlama çalışmasının birleştirilmesinden doğacak ve Aralık ayında kitap haline getirilecek olan “Çalışma Hayatında LGB Çalışanların Sorunları Raporu 2009” ve son olarak da kitap haline getirilen raporun tanıtılacağı, emekçi katılımcıların, yurtiçi ve yurtdışından sendika görevlilerinin de katılacağı yine Ankara’da düzenlenecek olan “LGB İş Buluşması Final Toplantısı” yapılacak.

Tüm bu bilgiler katılımcılara aktarıldıktan sonra Kaos GL sürecinde çalışma hayatı alanı anlatıldı.
Eğitim-Sen 5 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyesi Remzi Altunpolat, “Eğitim Hakkına erişim ve erişimin engellenmesinin çalışma hayatına etkisi” başlıklı konuşmasını yaptı. Sonrasında ise çalışma hayatında LGB işçilerin yaşadıkları sorunları birlikte tartışmak için gruplar halinde sivil toplum kuruluşlarından kişilerin moderatörlüğünde atölye çalışması ve yuvarlak masa toplantıları yapıldı.Grup çalışmaların sunumu ve tartışmaile devam eden etkinliğin birinci günü, bu grup çalışmalarından çıkan sonuçlara göre çalışma hayatında karşılaştığımız sorunlar belirlenerek ve değerlendirilmesi yapılarak tamamlandı.

25 Ekim Pazar günü “Çalışma Hayatında Cinsel Yönelim Ayrımcılığına Nasıl Müdahale Ederiz?” başlıklı grup çalışması yapıldı, hukuki süreç avukatlar Yasemin Öz, Senem Doğanoğlu, Fırat Söyle tarafından aktarıldı.

LGBTT örgütlerin, sivil toplumun ve sendikaların müdahil olma süreci içinde Kaos GL, Lambda İstanbul, Pembe Hayat, Siyah Pembe Üçgen, MorEL Eskişehir, Diyarbakır Piramid LGBTT, Kaos GL Dergisi, Pozitif Yaşam, Eğitim-Sen çalışanları süreç hakkında ortaklaşa bilgi aktarımında bulundular.
Etkinliğin ikinci günü, çözüm önerileri ve hep birlikte neler yapılabileceğinin tartışılmasıyla son buldu.

İki gün süren LGB İşçi Buluşmasından çıkan sonuçlara göz attığımızda: Türkiye’de LGB çalışanların iş yaşamında yalnızlaşma, yabancılaşma, işten atılma, işe alınmama, mobbing/taciz, aşağılanma ve damgalanmaya maruz kaldıkları belgelenerek, tekil olaylar ve tanıklıklara bakarak yaşanılan bu tarz durumların Türkiye’de oldukça yaygın olduğu ve insan haklarına aykırı bir şekilde eşcinsel ve biseksüel çalışanların uygulanan tüm caydırma politikaları neticesinde en sonunda işten çıkarılması veya daha fazla direnemeyip istifa etmesi ile sonuçlandığı ortaya çıkmıştır.

Hukuki boyutuna baktığımızda ise çıkan sonuçlar şunlardır; çalışma yaşamını düzenleyen temel kanunlarda cinsel yönelim ayrımcılığına dair bir şey söylemez. Sosyal Sigortalar Yasası, yeni Sosyal Güvenlik Yasası, Sendikalar Yasası ve 4857 sayılı İş Yasası tamamen görmezden gelmiştir eşcinsel var oluşuna veya sorunlarına yönelik hiçbir düzenleme içermez.
Sadece eşcinsel ve biseksüeller için değil, kadınların yaşadığı cinsel tacize karşı da belli bir zamana kadar suskunluğunu sürdüren yasalar, 2003 yılında yürürlüğe giren iş yasası içinde yeni bir düzenleme ile kadınların yaşadığı tacizler için maddeler eklenmiş ancak yine ve yeniden cinsel yönelimden kaynaklanan ayrımcılıklar veya tacizler için hiçbir düzenleme içermemiştir, dahası Türk Ceza Kanununda dahi böyle bir düzenleme olmadığı gibi bahsi bile geçmez.
Eğitimciler için ise uygulanan kanunda onların yeri ve uygulaması sabittir. Eşcinsel ve biseksüel eğitimciler herhangi bir disiplin soruşturması altında. İşçi buluşmasından önce bu konuda bilgi aldığımız Avukat Oya Aydın’a göre:
“Milli Eğitim Bakanlığı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun'un 27. Maddesine tabii tutulur, yaptırımı meslekten çıkarma olarak düzenlenen "gerek talebeye karşı gerekse hariçte muallimlik sıfatı ile telif edilmeyen iffetsizliği sabit olan" düzenlemenin, "hariçte muallimlik sıfatı ile telif edilmeyen iffetsizlik" ibaresi, eşcinsel olduğu söylenen ya da bir biçimde böyle olduğundan şüphe edilen tüm öğretmenlere istisnasız uygulanmaktadır. Meslekten çıkarılan bu öğretmenlerden açtığı davayı kazanan yoktur. Oysa bu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde düzenlenen özel yaşam hakkına doğrudan müdahale sayılır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi benzer durumlarda verdiği kararlarda, cinsel hayata, ancak kamu düzeni ve korunan diğer menfaatlerle uyuşmazlık halinde müdahale edilebileceğini kabul etmektedir. Bu durumlar da, kişilerin istismarı ve özellikle çocuklara yönelik istismar durumu ile silahlı kuvvetlerde düzenin sağlanması açısından getirilen sınırlamalardır. Ancak, kişinin cinsel eğilim nedeniyle idari görevlerden alınması, mahkeme tarafından ilgilinin özel hayatına dokunur nitelikte bulunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa'nın 90. maddesi gereği, iç hukukta, yasalara öncelikle uygulanacağından, cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılığa uğrayanlar bu sözleşmenin 8. maddesine dayanarak hak arayabilirler. Her ne kadar Anayasa'da açıkça cinsel yönelim ayrımcılığına karşı bir madde bulunmasa da, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi de, ayrımcılık durumunda ileri sürülebilecek bir kuraldır”.

Avrupa Birliği'nin 1997 Amsterdam Anlaşması çerçevesinde çıkardığı ayrımcılığa karşı yönergeler içinde cinsel yönelim ayrımcılığı da vardır. Avrupa Birliğine girebilme süreçleri içerisinde olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, çalışma hayatında yaşanılan ayrımcılıklar içerisine cinsel yönelim ayrımcılığını da mutlaka dâhil etmelidir.
Sonuç olarak, eşcinsel ve biseksüel çalışanların çalışma hayatında yaşadığı sorunlar ve yönelimlerini gizlemek zorunda olma nedenleri: işlerini kaybetmekten korkma, çalışılan sektörde eşcinseller yasalarca çalıştırılmıyor, uygulamada da çalıştırılmalarına izin verilmiyor, işten atılma, yeni bir iş bulamama ve bunun korkusu, damgalanma, aşağılanma, hakkını nasıl arayacağını bilememe ve hakkını yasalarca arayamama, işte yükselmenin engellenmesi, statü kaybı, mobbing ve istifaya zorlanma olarak özetlenebilir.

Toplantıda sendikal sürece dair konuşulanlardan çıkan en genel sonuç ise sendikal süreç içinde Türkiye’ deki onlarca sendika içerisinde çalışma mevzuatına cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılığa karşı maddeler ekleyen ya da bu nedenle bir yönerge öneren ve yürürlüğe sokan sendika sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Yurtdışındaki birçok sendikanın LGB çalışanlara yönelik sekretaryası varken ve bu alanda birçok gelişme yaşanırken ülkemizdeki sorun hala devam ediyor. Sendikalı çalışanların güvencesi varken, sendikalı LGB çalışanlar aynı haktan yararlanamıyor.

Bunun için eşcinsel ve biseksüellere yönelik ciddi bir önyargı kırma politikası sağlanmalı, devlet tarafından bu ayrımcılığa yasak getirilmeli ve bilinçlendirme seminerleri yapılmalı. Sendikalarda da aynı şekilde LGB çalışanlar diğer çalışanlarla tam eşitliğe sahip olmalı. Bir sorun yaşadıklarında sendika her daim arkalarında olmalı ve eşcinsel-biseksüel emekçileri daha da güçlendirmeli.

İki gün süren etkinlikten ortaklaşa çıkarılan sonuçlara göre, LGB çalışanlar Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipler Birliği'nin (TTB) de aralarında bulunduğu sendika ve meslek odalarıyla görüşecek, bu bahsi geçen kuruluşlar ile cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılıkları önlemek amacıyla farkındalık artırıcı eğitimler verilmesi konusunda müzakere yapılacak. Avukatlar ise sivil toplum kuruluşlarından gelen katılımcılarla bir arada çalışarak LGB işçilerin yaşanan ihlaller karşısında neler yapabilecekleri ve hukuki haklarının neler olduğu hakkında bir el kitabı hazırlayacak.

Türkiye İnsan Haklarının Neresinde?

Türkiye'de devlet insan haklarına ne ölçüde saygılı? İnsan hakları alanındaki temel sorunlar ne? Bu soruların yanıtlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, Avrupa Birliği Komisyonu İzleme Raporu'nda bulabilirsiniz.

Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen'in yazısı Milliyet gazetesinin 2 Kasım 2009 tarihli sayısında yayınlandı.

AİHM kararlarından çıkan genel görünüm söyle: AİHM'de 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle bekleyen 97 bin 300 başvurudan 27 bin 580'i (yüzde 28) Rusya'ya, 11 bin 100'ü (yüzde 11.4) Türkiye'ye ait. 2008 yılında AİHM Türkiye ile ilgili 1857 ihlal kararı vermiş. Rusya 579 ihlal ile ikinci durumda. Türkiye 63 kere görevlilerin eylemleri nedeniyle, 114 kere etkili soruşturma yapmadığı için yaşam hakkını, 19 kere işkence, 142 kere kötü muamele yasağını ihlal etmiş. 329 bireylerin özgürlüğünü sınırlama, 513 adil yargılama, 240 dava süresinin uzunluğu, 166 ifade özgürlüğü, 446 mülkiyet hakki ihlali yapmış. Bütün bu konularda Türkiye, Sözleşme'yi en çok ihlal eden ülke.
Türkiye 2008 yılında vatandaşlarına 5.2 milyon euro tazminat ödemiş.
AB Komisyonu İlerleme Raporu'na bakarsak su temel eleştirileri görüyoruz:
* Adli tıbbın bağımsız olmaması, Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak çalışması ve bu alanda fiili bir tekele sahip bulunması, etkili ve bağımsız adli tıp hizmetlerinin gelişmesini engellemekte.
* İşkence ve kötü muamele şikâyetleri ve bunlardan sorumlu görevlilere koruma tanınması kaygı verici. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu raporuna göre, işkence ve kötü muameleden dolayı İstanbul polisine mensup 431 polis memuruna açılan 35 davadan hiçbiri mahkûmiyetle sonuçlanmadı. İşkence ve kötü muamele nedeniyle hakkında idari soruşturma açılan polis memurlarından sadece yüzde 2'sine idari yaptırım uygulandı.
* Türkiye BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'nin ihtiyati protokolünü hâlâ onaylamadı. Onaylarsa, cezaevlerini denetlemek amacıyla bağımsız bir komisyon kurma yükümlülüğü altına girecek.
* Hapishanelerde bulunan kişilerin yarıdan fazlası yargılanmayı bekleyen tutuklular. Yargıçlar tutukluluğu, kamu çıkarının gerektirdiği zorunlu durumlarla sınırlamıyorlar.
* Ceza ya da tutukevlerinde ağır hasta olanların tedavi gereksinmeleri salıverilme nedeni sayılmıyor. 250 mahkûma bir doktor düşmesi gerekirken, Türkiye'de bu sağlanamadı.
* Özel yaşamla ilgili olarak Türkiye, yasalarını, AB'nin özel yaşamla ilgili bilgilerin korunmasına ilişkin müktesebatına ve bu konudaki direktife uyum sağlayacak biçimde değiştirmeli. Bağımsız bir bilgi koruma denetim organı kurmalı. Avrupa Konseyi'nin bu konudaki sözleşmesine taraf olmalı.
* İfade özgürlüğü açısından, TCK 301m.den çok, ceza yasasının başka maddeleri sınırlayıcı bir rol oynuyor. Doğan Medya Grubu'na verilen vergi cezaları, grubun ekonomik yaşamına son vererek basın özgürlüğünü olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Vergilendirmede orantılılık ve adalet ilkelerine bağlı kalmak gerekir. Bilgisayarlardaki sitelere getirilen yasaklamalar kaygı verici.
* Din özgürlüğü konusunda, din dersi zorunlu olmaya devam ediyor. Türkiye, AİHM kararına uygun olarak din dersi kitaplarında gereken değişikliği hâlâ yapmadı. Heybeliada okulu açılmadı. Kimlik kartlarında hâlâ dinle ilgili bilgiler yer alıyor. Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeme siyasetinde bir değişiklik yok. Müslüman olmayan topluluklar sık sık ayrımcılığa maruz kalıyorlar.
Rapor ayrıca sendikal haklar, kadın hakları, çocuk hakları, engelliler, LGBTT topluluğuna mensup kişilere karşı ayrımcılık konularında eleştiriler içeriyor.
Bu konuların her biri tek başına bir sorun. Ayrı ayrı üzerlerinde durmak gerekir.
Bunlardan çıkan sonuç su: Türkiye'nin insan hakları karnesi iyi değil. Türkiye'de devlet, insanların temel hak ve özgürlükleri konusunda yeterli güvence sağlamıyor.
"Türkiye'de demokrasi ilerliyor" diyenlerin somut verileri görmeleri gerekir. İnsan hakları demokrasinin özü. Bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal eden, bunları koruyamayan bir devletin demokrasi alanında ileri gittiğini söylemek olanaksız.
İnsan hakları, yabancı yatırımcılara Türkiye'yi beğendirmek için değil, Türkiye'de yaşayan insanların, insanca bir yaşam sürdürmeleri için gerekli.
Milliyet / Rıza Türmen

2 Kasım 2009 Pazartesi

Tayvan'da eşcinsellere eşitlik için binlerce kişi yürüdü

Tayvan’ın başkenti Taipei’de binlerce kişi eşcinsel evliliklerin tanınması ve eşcinsel çiftlere heteroseksüel çiftlerle aynı hakların verilmesi için gösteri yaptı. Organizatörler, ülkedeki yedinci Gay Pride yürüyüşüne katılımın 25 bin kişiyi bulduğunu belirterek, Hong Kong, Japonya ve başka Güneydoğu Asya ülkelerinden katılımcıların da gösteride yer aldığını kaydettiler. Gösteriyi düzenleyenler, hükümetten eşcinsellerin haklarının daha iyi korunmasını, özellikle aynı cinsiyetten olanların birlikteliklerinin tanınmasını ve heteroseksüel çiftlerle aynı hakların verilmesini talep ettiklerini bildirdiler.

Tayvan hükümeti, 2003’te sunduğu yasa tasarısıyla eşcinsel evliliğin meşrulaşması ve eşcinsel çiftlerin haklarının tanınması yönünde adım atan ilk Asya hükümeti olmuştu. Ancak yasa tasarısı hâlâ mecliste oylanmadı.

“Maske takmadan çalışmak istiyoruz”

Pazar, 1 Kasım, 2009

Mesai arkadaşlarının baskısından çekindikleri için çalışırken cinsel yönelimlerini gizleyen eşcinseller, artık çift kimlikle dolaşmak istemiyor

Sabah Gazetesi İŞ'TE İNSAN Muhabiri Elif Akın’ın haberi

Geçen hafta “Kurumsal vicdan onlara işlemiyor” başlığıyla verdiğimiz haberimiz hayli ses getirdi. Eşcinsellerin iş yaşamındaki sorunlarını ele aldığımız haberde sonuç olarak eşcinsel kimliğiyle bir çalışanın iş dünyasında kendisine yer bulmasının ve kariyer yapmasının çok zor olduğu sonucu çıkıyordu ortaya.

Geçtiğimiz hafta da Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos GL) tarafından organize edilen çalışma toplantısı da bu sonucu teyit eder nitelikteydi. Ankara’da gerçekleştirilen ve yaklaşık 30 kişinin katıldığı etkinlikte farklı illerden eşcinseller bir araya geldi. “Çalışma Hayatında Cinsel Yönelim Ayrımcılığı” üzerinde durulan toplantı basına kapalıydı. Ancak kahve ve yemek molalarında iş hayatında yaşadıkları baskı, yalnızlık ve ayrımcılığı konuşma fırsatımız oldu. Aşağıda okuyacağınız hikâyeler de bunlardan sadece birkaçı…

Halil İbrahim DİNÇDAĞ
"Beni hakemliğimle değerlendirsinler"

14 yıldır Trabzon bölgesinde hakemlik ve yerel bir radyoda da spor programı yapıyordum. Ancak eşcinsel olduğum açığa çıktığından beri işsizim. Nisan ayından beri bana görev verilmiyor. Çalıştığım radyonun sahibi de ‘Bir daha radyomuzda çalışamaz, yanından bile geçemez’ dedi. İstanbul’daki çeşitli mağazalara iş başvurusu yaptım. Hiçbirinden cevap gelmedi. Sinan Engin, Ahmet Çakar elinden geleni yapacaktı, Saadettin Saran’ın radyolarından birinde futbol sezonu başladığında yorumcu olarak çalışacaktım. Ama ne arayan var ne de soran. “İlde hakemlik yapabilir” diyorlar. Ancak benim klasman yani 2’inci ve 3’üncü liglerde görev alma hakkım vardı ve yaş olarak da son senemdi. Fakat o hakkımı vermiyorlar.
Ö.Y.
"İşinizde iyiyseniz, göz ardı edebiliyorlar"

On iki yıllık iş hayatımda cinsel yönelimimi açık ettiğim dönemler oldu. Ancak şiddete ya da işten atılmayla sonuçlanan homofobiyle hiç karşılaşmadım. Son altı yıldır İstanbul’da gıda sektöründe faaliyet gösteren bir firmada hukuk müşaviri olarak çalışıyorum. Eşcinsel olduğumu gizlemek için özel bir şey yapmıyorum. Açık açık da söylemedim. Bu biraz da statümle ilgili. Zira pek çok personel benim altımda çalışıyor. Ama çok espri yapıyorlar. Sevgilimle telefonda hiç sakınmadan konuşurdum. Kayıt edildiğini biliyordum ama dinleyeceklerini sanmadım. Ancak iki yıl önce patronum beni çağırdı. Çok fazla özel görüşme yaptığımı, bunların üç CD’yi doldurduğunu, dilersem hediye edebileceğini söyledi pis pis gülerek. Ben de 'Ne konuştuğumu biliyorum hediye etmenize gerek yok’ dedim.

I.Y.
"Artık yalan hayat istemiyorum"

Üç senedir finans sektöründe danışman olarak çalışıyordum ama iki hafta önce istifa ettim. Çünkü kurumsal şirketlerin bir kişilikleri var ve çalışanlar da bu durumu kabulleniyor. Bunun baskısını çok hissettim. Aileme açıldım sevgilimi de tanıştırdım ama şirketteki binlerce kişiden saklamak zorundaydım.

Açıklasaydım benimle çalışmaya devam ederlerdi ama emeğimin karşılığını alamazdım. Terfimi engelleyebilirlerdi. Çünkü kurum kişiliğine uygun olmayanları yüksek kademelerde görmek istemiyorlar. Ayrıca ofiste ve dışarıda farklı bir kişisin. ‘Şirketimizi burada çalıştığın saatler dışında da temsil ediyorsun’ anlayışı yüzünden dışarı çıktığında bile kendi kişiliğini yaşayamıyorsun.

G.Ş.
"Yıllardır yok sayılıyorum"

Bir devlet okulunda on yıldır öğretmenlik yapıyorum. Biseksüel bir kimliğe sahibim. İş yerinde ayrımcılığa uğramak için görünür olmanız gerekiyor. Ancak ben kendimi saklıyorum. İş yerinde farklı, dışarıda -kendimi daha güvenli hissettiğim yerlerde- daha farklı davranıyorum. O nedenle okulda ayrımcılığa uğramıyorum. Fakat bana göre bu psikolojik şiddet. “Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okullarda çalışan eşcinsel öğretmenler var mı? Çocuklarımızı onlara teslim etmemiz doğru mu?” diye bana soruyorlar. ‘Tabii ki var. Pedofili olan öğretmenlere çocuklarınızı teslim etmekte bir çekince görmüyorsunuz da eşcinsellerden mi korkuyorsunuz’ diyorum. Yok sayılıyoruz ama eğitim sektöründe bir sürü eşcinsel var.