Translate

11 Kasım 2009 Çarşamba

Kadınlar Sokakta Olacak!

Ankara Kadın Platformu, 25 Kasımda namus cinayetlerine, taciz ve tecavüzlere, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimlerine, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlara da hayır demek için sokaklarda olacak.

Bileşenlerinin içerisinde KAOS GL’nin de bulunduğu Platform; Ankara’da mücadelesini sürdüren kadın örgütleri, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlardan oluşuyor.

Kadın Dayanışma Vakfında bugün düzenlenen basın toplantısında Ankara Kadın platformu adına konuşan Nurşen Ayaz, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü çerçevesinde Ankara Kadın Platformu olarak bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştirileceklerini söyledi.
Kadınların etkinlikleri şöyle:
14 Kasım 2009 Cumartesi günü saat 13.00’te Sincan Cezaevi önünde bir basın açıklaması ile başlayacak.
17 Kasım 2009 Salı günü Ankara’daki belediyelere kadınların taleplerinin yer aldığı bir metin fakslanacak.
Aynı gün saat 12.30’da YKM önünde toplanıp İzmir Caddesi’ndeki PTT’ye yürüyecekler.
Ayaz sözlerine şöyle devam etti: “19-20 Kasım 2009 tarihlerinde KESK’li kadınların İzmir’de yapılacak duruşmasına katılacağız. 22–23–24 Kasım 2009 tarihlerinde Yüksel Caddesi’nde stantlarımızı açacağız. 25 Kasım 2009 saat 12.00’de YKM önünde toplanıp, Yüksel Caddesi’ne yürüyeceğiz.”

Platform adına okunan metinde ise “Biz Ankara’da mücadelesini sürdüren, kadın örgütleri, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlar bir 25 Kasım’ da daha yaşamımızı kuşatan her türlü şiddete, sömürüye, ayrımcılığa karşı yan yanayız.” denildi.
Ankara Kadın Platformu’nun çağrısının tam metni:

“Bundan tam 49 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde Turijillo Diktatörlüğüne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan Mirabel Kardeşler kaçırılarak öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de son! Yüzyıllardır kadın üzerinde uygulanan cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürü, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor.

Cinsiyetçi bir dünyada, cinsiyetçi bir ülkede yaşıyor, yaşamın her alanında ikincilleştiriliyoruz. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz erkek egemenliği ve kapitalizmin ürettiği kadına yönelik her türlü şiddet biçimiyle parçalanıyor. Savaşlarda en çok mağdur olanlar, ev içinde şiddetin her biçimini yaşayanlar, gazete köşelerinde dağa kaldırılıp tecavüz edilenler, kadın ticareti ile bedenlerimizden kazanç sağlananlar, üçüncü sayfa haberleriyle ölümlerimize haklı gerekçeler yaratılanlar, nesne haline dönüştürülenler yine bizleriz.
Sadece Türkiye’de 7 ay boyunca istatistiklere yansıyan kadın ölümlerinin sayısı 953! Üstelik her gün o kadar çok kadın öldürülüyor ki bu 953 sayısına birkaç gün önce öldürülen Demet öğretmen ve Fatma TAŞ ve daha niceleri dâhil değil… Bilmediğimiz, görmediğimiz, intihar süsü verilmiş ölümlerin sayısını da ekleyecek olursak durum korkunç ötesi.

Kabahatler kanunu ile trans kadınlar suçlu duruma düşürülüyor. Lezbiyen, biseksüel, travesti veya transseksüeller ötekileştirilen dillerle hedef tahtası haline getiriliyor. Birçok arkadaşımızın yüzüne kezzap atılıyor, tecavüz ediliyor, işkence edilerek en temel hak olan yaşama hakkı ellerinden alınıyor.

Dolapdere’de sabah evlerinden iş yerlerine giden 7 kadının işe gitmek için servis adı verilen kamyonette boğularak can vereceklerini, üstelik işveren tarafından ölümlerinden sorumlu tutulacaklarını düşünebilir miydik? Ya da Ceylan’ın oyun oynadığı yerde koyun otlatırken kafasına havan mermisinin isabet edeceğini… Bölgeye özgü görülen, meşrulaştırılan kadın ölümleri çok uzağımızda değil, ülkenin her yerinde yaşanılan şiddet çınlatıyor kulaklarımızı. Korucu katliamlarının ardı arkası kesilmiyor.
Kadınların insanca yaşam için attığı her adım, aldığı her soluk kesilmeye çalışılıyor.
KESK ve demokratik kitle örgütlerinden kadın arkadaşlarımız sadece örgütlü oldukları için cezaevlerinde tutuluyor. Sokaklarda barış adına bildiri dağıtan arkadaşlarımız karakollarda çırılçıplak soyularak aranmak isteniyor. Su ve barınma hakkı için sokağa çıkan kadınlar gözaltına alınıyor.

İşte tüm bu nedenlerle…

Bu 25 Kasımda da namus cinayetlerine, taciz ve tecavüzlere, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimlerine, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlara hayır demek için…
Yaşadığımız şehirlerde korkmadan sokakta yürüyebilmek, şiddete uğradığımızda başvurabileceğimiz kurumların olması, sığınma evlerinin açılması için…
Yeni Ceylanlar’ın öldürülmemesi, yeni Bilge Köyü katliamlarının yaşanmaması, her çocuğun ana dilinde eğitim görebilmesi, zorunlu göç mağduru Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunların çözülmesi için…

Her kadının kolayca ulaşabileceği, ücretsiz, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı ve eğitim için, çalışan kadınların İstanbul Dolapdere’deki gibi kamyonetlerle işe taşınmaması, işten çıkarmalarda ilk işini kaybedenin kadınlar olmaması için…
Ailenin Korunmasına Dair Kanunun etkinleştirilmesi, yargının “erkek yargı” olmaktan çıkması, Nahide OPUZ’ların kocalarından saklanmak zorunda kalmaması için…
Gözaltında, cezaevinde cinsel şiddete, işkenceye uğrayan kadının kalmadığı, kadın mücadelesi yürüten kadınların apar topar cezaevine atılmadığı, Güler ZERE’nin cezaevinden çıkması için neredeyse ölümünün beklenmediği bir ülke için
Kreş sayılarının artırılması için…

Medyanın yeniden yeniden ürettiği şiddeti sonlandırmak için 25 Kasım’da sokaklarda olacağız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder